Kayıtlar

Mayıs, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Haydi gel! öpüşelim...

Resim
Ben bu kadar güzel bir eylem adı duymadım. Görmedim. Bilmiyorum. Yarın saat 18.30 da. Kurtuluş metrosunda. Ankarada olmayacağım için hiç bu kadar vah tüh! edeceğimi düşünemezdim. "Oya! biliyorum; devlet memurusun ama lütfen bu konuda bi yazı patlat!" dedi bugün bi arkadaşım. "O ne demek öyle? ne alakası var şimdi?" dedim. "E biliyoruz çünkü, facebooklarınız bloglarınız takip ediliyor ya!!!" dedi. Gülümsedim... "Müsterih ol! ölmedik daha"dedim.  Üstelik beni çoktan farkettiler bebeğim!!! sen kaç kurtul istersen diye ekledim  :) Ölmedik daha! Yarın soluğu Fizan'da alacağımı bilsem de, bunu gene yazardım zaten. "Herkesi kucaklayacağız!" dediklerinde, nasıl ki "vallahi öptürmem ölürsün aşkımdan!" diye yazabildiysem facebookumda, bugün de canımın fena halde öpüşmek istediğini aynı hevesle dile getiriyorum... Duyuyor musun beni Ankara? Ben yokum yarın burda ama; sen orda ol lütfen! Sevgilini al, arkadaşını a

En heteromuz sensin! Tüm alkışlar sana gelsin...

Resim
Bir psikiyatrsitin verdiği röportajda okumuştum. Toplumdaki en büyük homofobiklerin gizli eşcinseller arasından çıktığını, bu sayede kendilerine koruma kalkanı edindiklerini, eşcinseller hakkında ne kadar ağır konuşurlarsa insanların onların eşcinsel olduklarından şüphelenme risklerinin o kadar minimuma ineceğini düşünerek, böyle bir savunma geliştirdiklerini  söylemişti. Aklıma hep babamın şu cümlesi geliyor böyle durumlar için. "Bi adam ahlaktan çok bahsediyorsa sen o'nun ahlakından bi işkillen kızım! İnsanın kendi ahlakı eksikse sürekli başkalarının ahlak-yoksunu olduklarından dem vurur durur!" Ya da bi arkadaşımın bi kaç yıl önce Deniz Seki'nin uyuşturucu kullandığı iddiasıyla tutuklu yargılandığı dönemde , Deniz Seki'yi durmadan eleştirenlerin kendi bakış açıma göre O'nu yargılayacak en son insanlar olduklarını düşündüğümü söylediğimde verdiği şu cevap:  "Neden şaşırıyorsun ki? Etrafına biraz dikkatlice baktığında birisi düşünce (düşmek burda z

Ah Muhsin Ünlü! Mest ediyorsun beni, çok seviyorum seni...!

Resim
Tıpkı bir başucu kitabı gibi "baş ucu adamı"  diye bi şey olsa. Ah Muhsin Ünlü! derdim. Gelip şuraya otursana... Kalpte kemik yok diyorlar bi de. Peki sen nasıl kırıyorsunn beni böyle her defasında? İçimde yıkılmadık  put, yakılmadık inanç bırakmıyorsun. Sırat köprüsünde yürütüyorsun, her adımımda. İtiraf etmeliyim ki, hiç tipim de değilsin! :) Ne zaman bir dizeni okusam ama, İçimden şu duygu akıyor: Kendini biraz yaklaştırsana... Çoğalsana Muhsin Ünlü! Çok olsana...! Mesela; " ah o gemide ben de olsaydım, mızrağı sallardım aştot’a kadar belki gider çirkin bir faşiste değer!" diyorsun ya... mest ediyorsun beni. Çok seviyorum seni... Ve mesela bi barda, sabaha karşı. Coşup kopmam gerekirken ben, senin dizelerini mırıldanıyorum... Sahi! Duyuyor olabilir misin? Ey Paralel evren! Hangi cehennemdeysen, elindeki her  işi bırakıp, derhal teşrif eder misin? Dipnot: Bir şaire hayranlığımın ifadesidir. Duygu kabarması diyorum ben buna.

Ne güzel bi adamdın sen! Kristof Kolomb'a benzettim ben seni!

Resim
Gene bugün ki gibi sağanak bi yağmur vardı. Bulduğum ilk saçağın altına oturmuş; sıcak bi şarap söylemiştim kendime. Önümde üstünde Londra yazan bi defter, içinde hayallerim vardı... Tek başımaydım. "Ben melankolik bir kadınım, böyle uzaklara dalar dalar bakarım..." modundaydım:) Gerçek modum hiç o değildir aslında. Hepiniz gibi bazen o pozu vermeyi severim sadece. Bi adam gelip karşımdaki masaya oturdu. Beş on dakika sonra O, gözlerini yummuş uzosunu yudumluyordu. Ben içimden, bunları karalıyordum.                                         ... Bir dünya atlası kadar güzelsin...Sahi niye öylesin? İçinde görmediğim öyle çok şehir, geçmediğim öyle çok köprü var ki...Altında hiç yüz(e)mediğim sular akıyor. Daha önce hiç görmediğim balıklar yüzüyor... Halbuki dalgıçım ben ve biliyorsun  sen! dal(a)madığım ne çok derinliğin kaldı. Bir dünya atlası kadar karmaşıksın...İçinde yolumu ne çok kaybetmişliğim var. Hiç bi mahallenin eski adını bilmiyorum. Mesela

Annem'e...!

Resim
Gencecik bir kadın O! Dalındaki üzüm O! Gözleri bal sarısı... Teni kar beyazı... Ben ne zaman şu kapıdan girsem içeri. Takvimi geri sarıyor, 15'ine değiyor O!              ... Dünyanın en komik kadınıdır benim annem. "Ne bok yersen ye ama sakın sigara içme!" dedi bana hep ve hep içmediğimi sandı. Dost meclislerinde bununla gururlandı. Her seferinde iftiharla, göğsü kabara kabara Oya'm sigara içmez " dedi. Taa ki boş boğaz kuzenim gene öyle bir muhabbetin ortasında "sen öyle san!Oya cayır cayır sigara içiyor hem de!" diyerek beni ispiyonlayana kadar. Öğrenmiş...bir hışımla dayanmıştı odamın kapısına. "BAna doğruyu söyle çabuk! sigara içiyor musun sen?" diye bağırdı. Gözlerinden ateş çıkıyordu resmen. Baktım yüzüne... Çok emin bir ağızdan öğrendiğini okudum resmen gözlerinde. İnkar etmenin bi anlamı kalmamıştı. "Keyif sigarası içiyorum arada bir" diyerek hafifletme çabasına düştüm. Bi kaç saniye Ih...mıh...kem

Prag'ta...bir otel otel odasında!

Resim
Prag'ta komünizm zamanından kalma bir otel odasında; saat 23.33 ü  gösteriyordu ve aklımdan mütemadiyen şu geçiyordu: Bi gün bi kitap yazarsam....hikaye burda başlayacak! ... Büyülenmiştim...boyut atlamış gibiydim ve "Neden Prag?" sorusunun cevabıyla nihayet yüz yüze diz dizeydim. Bi şeyden boyumu aşacak ölçüde etkilendiysem; O'nunla çok fazla göz göze gelemem ben! Prag'la da ilişkim aynen öyle başladı. Gözlerinin içine hakkını vererek bakamadım. O kadar az içerek kendimi nasıl o kadar sarhoş ettim...hala merak konusu  ama; bu sorunun cevabını  bi gün "o kitapta" vereceğim! Misal boyunu posunu sor bana,  endamını... ya da rengini, yağmur grisini... Eksi iki derece havasında neden hiç üşümediğimi, üstümde mevsimlik bir mont bacağımda minicik bi şortla...kaldırımlarında nasıl dans ettiğimi... Özlem'le Ayfer'e küsüp...elimde kırmızı şemsiyeyle yaklaşık bir saat boyunca neden açık ara mesafeyle önden gittiğimi...