Kayıtlar

Mayıs, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Çılgın Pierrot ve Betty Blue

Resim
Godard'ın hiç ihtiyacı yok ama; bir ara Godard filmlerine methiyeler başlıklı bir yazı da yazacağım. Ama şimdi konumuz başka. Geçen yıl, tam da bu zamanlarda izlemiştim Çılgın Pierrot'u.Daha önce aklım neredeymiş bilmiyorum. Sonra sırayla neredeyse bütün filmlerini izledim. Her seferinde zevkin dozunu artırarak... Bilenler biliyordur zaten. Çılgın Pierrot bir roman uyarlaması. Wikipedi'nin de dediği gibi :) tam bir serbest çalışma! O tam böyle ifade etmiyor ama; ben cümleyi kafamda böyle yuvarladım. Filmin konusunu anlatmayacağım. İzlemeyen biri şu yukardaki kareden direk bir aşk filmi olduğu sonucunu çıkarır zaten. Ama Çılgın Pierrot çok daha fazlası!!! Nasıl olduysa oldu, belki bir yerden okudum, belki biri önerdi, o kısmını tam hatırlamıyorum ama; gene geçen yıl bir de kitap okudum. Betty Blue! Onun da filmi var; notum gene bilmeyenler için o Godard'ın değil elbette ki onu ben de izlemedim henüz. İtiraf edeyim ki kitabın dilini aman aman da sevmedim. Ama meşhur

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Resim
Ertuğrul Özkök hakkında en çok şehir efsanesi üretilen gazetecilerden biri oldu hep. Her şeyi söylemek mümkün. Samimiyetsiz diyenler de var, direkt "kötü" olmakla suçlayanlar da. O kadar ki hani bir gün Türkiye'nin tepesine gökten taş yağsa, bunu Ertuğrul Özkök'ün, zamanında Hürriyet'te attığı manşetlere bağlayacak olanlar da! Ama şöyle de bir gerçek var. Evet kızmak mümkün, nefret etmek mümkün. Hatta ahlakını sorgulamak, yerden yere vurmak da; ama kayıtsız kalmak asla! Ve bence en büyük numarası bu. Etkili! İşte bu yüzden hep böylesi bir merak uyandırmıştır bende.  İstanbul Life dergisi mayıs sayısı için yeni romanı Tuhaf Bir Çocuğun Fevkalade Hikayesi'ni konuşmak üzere buluştuk. Haliyle elime böyle bir fırsat geçmişken allah ne verdiyse sordum. İlk aşkını, bir kadını cezbetmek istediğinde kulağına fısıldadığı şiirleri ve hatta kendisi için hayal ettiği cenaze törenini bile konuştuk. Aslında kitapla ilgili bölümleri ayırıp röportajı iki ayrı bölüm halinde

KLASİK POZİSYON!

Resim
O zaman daha Ankara'dayım. Bir Cumartesi günü. Uzuuun zamandır görmediğim bir kız arkadaşımla buluşacağım. Daha doğrusu o gelip beni alacak evden. Hazırlandım, bekliyorum... derken aradı, "geldim hadi aşağıdayım, in" dedi. İndim. Beni görünce hızla fırladı arabadan. Sanırsın iki sevgiliyiz. Öyle bir heyecanla koşar adım sarılıyoruz. "Kızıaaammm, ne kadar güzellsiiin" diyor o. "Sensin o, pis cadı!" diyorum ben. Sonra civelek civelek biniyoruz arabaya. Gaziosmanpaşa'da bir mekanın önüne park ediyoruz arabayı. Sokağa bakan masalardan birine kuruluyoruz. Başlıyoruz anlatmaya...bir o, bir ben. E malum; iki kız konuşmaya başlayınca o muhabbet illa ki gelip bir yerde aşka dayanır. "Hep deli gibi aşık olmak isterdin, öyle misin şimdi?" diyorum. Bana en son birlikte oynadıkları oyunu anlatıyor. "Kış, kombi bozuk. Ne yapsak diye düşünürken dünyanın en dahiyane fikriymiş gibi pişti oynamaya karar verdik" diyor. "Eeee?" diyorum.

İKİNİZİ DE İSTİYORUM!

Resim
Yatsam...rüyamda Kapadokya'da olsam. Kocaman avlusu olan bir taş evindeyim. Mevsim yaz. Bir temmuz gününün akşama dönen sarı saatleri... Avlunun içinde bir yerlerde büyük tahta bir yatak var. Ortada ben yatıyorum. Sağımda Sabahattin Ali, solumda Yusuf Atılgan; aklımda geçen doğum günümde hayatımda yüzünü görmediğim o oğlanın attığı mesaj var. Diyor ki "Kürk Mantolu Madonna karakterini özdeşleştirdiğim tek kahramansın! İyi ki varsın!" Mutluluk sarhoşuyum o an; ama içimden şu cümle geçiyor hızla. "Sonumuz benzemesin!" Sonra yüksek sesle başlıyorum anlatmaya...Gülüyor Sabahattin! "Korkma" diyor yavaşça boynuma doğru sokulup  "senin için başka planlarım var!" Peki deyip altında kalan kolumu çekiyorum yavaşça. "Ağrıdı da..." diyorum. Oysa maksadım başka. Yusuf'a döneceğim. Dönüyorum... Yusuf'un gözleri fel fecir okuyor sanki. Bir an ürküyorum...yok; galiba cesaret edemeyeceğim...derken; yumurtlayıverdim. "Biliyor musun? Ha