Kayıtlar

Nisan, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Telgrafın tellerine kuşlar mı konar?" herkes sevdiği şehri böyle mi yazar!? :)

Resim
Kirpiklerimin dibine çektiğim zümrüt yeşili bir göz kalemiydi İzmir... O gün bu gündür, hiç bi yağmurda akmadı...bozulmadı. Şiir gibidir İzmir; ama kafiyeyi uyağı iplemez. Orhan Veli gibi, hep kafasına göre yazar çizer... Canım İzmir'im...güzel İzmir'im... Daha ilk günden beni kendine benzeten, saçlarıma  -yataktan yeni kalktım mesaj içerikli- dağınık topuz süsü verdiren; oynak, cilveli hovarda İzmir! Nasıl unutabilirim ki, Dokuz Eylül Üniversitesi'nin  Buca Kampüsündeki o ilk günümde, içimde deli bir heyecanla uyanıp da  " Allahımm....! bir mucize olmalı ve okul bittikten sonra da bu şehirde kalmanın bir yolunu bulmalıyım!" diyerek, henüz küçücük olan hayatıma attığım o kocaman başlığı. Bak! hala  içimde taşıyorum...yazları kanımı kaynatan o deli sıcağını. Ki ilk sen öğretmiştin bana, hatırlasana :Ten, hiç bir zaman unutmaz-ı.  Bahane'yi...Kaos'u...Ora'yı...! ora- da  çalan latin danslarıyla aynı evde yaşayan beş kız- nasıl  kola

Montgomery otobüs eylemi...!

Resim
Adı Rosa Parks! Amerika'da yaşamış zenci bir kadın. Yaşamını terzilik yaparak sürdürüyor. Anladınız siz onu! Demek istiyorum ki bir -emekçi!- Yıl 1955. O yıllarda Amerika'nın güney eyaletlerinde zenciler ve beyazlar otobüslere farklı kapılardan biniyor ve kendilerine ayrılan farklı sıralarda oturabiliyorlar ancak;   ve diyelim ki beyazlara ayrılan yerlerde boş koltuklar var,  ama bir zenci geçip oraya oturamıyor! Yalnızca usulden değil; yasaları böyle emrediyor! Anlayacağımız kaba tabiriyle beyazlara ayrılan koltuklar beyazların tapulu malı. Bitti! O kadar! Rosa Parks bi gün Montgomery'den otobüse biniyor. Aynı sırada 5 zenci oturuyorlar. Derken, beyaz bir adam otobüse biniyor ve oturcak boş yer olmadığını görüyor. Zencilerle aynı sırada oturamayacağından!(?) aynı sırada oturan zencilerin hepsine birden "kalkın!" diyor. Diger dört kişi emre itahat ederken; Rosa Parks yerinden kalkmayı reddediyor ve hemen arkasından da  Irk ayrımı yasalarını ihlal

Seni Beşiktaş kadar seviyorum...üstelik şampiyonluk hayalken!

Resim
Sertab Erener'in iyileşiyorum şarkısını dinlemeyen kaldı mı? Sanmıyorum. Biten bir aşkın ardından bi kadının serzenişlerini anlatıyor hani. "İyileşiyorum..." diyor. En yakın arkadaşlarımdan biri dahil,hemen herkes şarkıya bayılıyor. Bense şarkının adından başka  hiç bir şeyini sevemedim. Oysa çok "sıradan" bi duyguyu anlatıyor. Alıştığımız...alışkın olduğumuz gündelik dertler gibi. Bitmiş bir aşkın birbirine benzeyen yara izleri. Halbuki ben bayılırım "sıradan" insanlık hallerine. En coşkulu duyguları en basit haliyle anlatanlara hep hayranlık duyarım. Duygusu daha kolay geçer içime. Mesela; Senin için ölüyorum bitiyorum geberiyorum gibi "kocaman cümleler" yerine, en yakın arkadaşım Yelda'nın geçen hafta bi öğlen saatinde telefonuma gönderdiği şu mesajdaki gibi: " Bana her şey seni hatırlatıyor; mesela Türk kahvesi desem..." yazmıştı. Çünkü içinde gerçekten "ben" vardım! O kadar bana ait, o kadar ben

Hayatımın filmi!

Resim
Bi film izledim... Adı  Flight. Namı diğer Uçuş diyelim. :) Bir pilot düşünün. Karikatür Sami'nin deyimiyle, sevgilisiyle tam bir -günah gecesi- geçiriyor! :) Artık Allah ne verdiyse... Alkol, uyuşturucu kısaca "sakıncalı" ne varsa vücudunda kol geziyor. Öyle bi gecenin sabahında, uçuşu var. Kelimenin tam anlamıyla "akşamdan kalma" kafasıyla oturuyor pilot koltuğuna. Uçuşa geçiyor (lar)...ve... İnanıyorsak kader, inanmıyorsak tesadüfler diyelim; çok kötü bir sürpriz hazırlıyor. Uçak türübülansa giriyor. Aksilikler üstüste geliyor. Uçağın kendisi dahil; her şey tepe taklak oluyor. Derken... O Pilot, mucizevi bir şekilde ne yapıp ediyor, toplam 102 yolcudan sadece 6 can kaybıyla yere inmeyi başarıyor! Pilot göklere çıkartılıyor. "O uçağı başka kimse öyle indiremezdi, o şartlarda başka hiç kimse o kadar az can kaybıyla bu inişi gerçekleştiremezdi!" deniyor... Pilot kahraman! Ne var ki; çorap sökülmeye başladıkça, ipin ucu çok başk

Beyaz gül örgütü : "Biz sizin vicdan azabınızız!"

Resim
Bilmiyordum. Yeni öğrendim. 1942 de, hem de Almanya'nın savaşta -hala-  iyi olduğu bi pozisyonda; bir grup arkadaş biraraya geliyorlar. Topu topu üç beş tane öğrenci, telefon rehberinden insanların adresini bulup; o adreslere mektuplar gönderiyorlar. Diyorlar ki o mektuplarda "Biz sizin vicdan azabınızız...!!!" ... İlk olarak Münih'te ortaya çıkan bu "küçücük" direniş hareketi, kısa süre sonra Almanya sınırlarını aşıyor. Öyle bi an geliyor ki; o "küçücük" arkadaş grubunun bir araya gelerek yazmaya başladıkları o bildiriler,  bi sabah vakti   yağmur gibi  Almanya'nın toprağına yağdırılıyor... İtilaf Devletleri'nin uçakları, bildirileri gökyüzünden yer çekiminin emrine bırakıyor... ... Gözümde canlanıyor... hayali bile öyle güzel ki! Bu fikri üreten o gencecik beyinleri düşünüyorum. Kafalarının içinde geziyorum. Ruhlarına giriyorum. Kalplerinin çarpıntısını duyuyorum... Kan dolaşımım hızlanıyor. Heyecanlanıyorum...! Yet

Kral mı büyük, biz mi küçüğüz!?

Resim
Elimde bi kitap var, içinde bi cümlenin altını çizdim dün. Diyor ki o cümlede "Kralın güçlü olduğunu nereden anlarız? Etrafındaki insanların yere kapanmasından ve korkularından. Kralı güçlü gösteren şey, kralın değil etrafındakilerin davranışlarıdır aslında!" Bu cümleyi evimin duvarına yazmak istiyorum. BAşımı her kaldırdığımda görebileceğim bi yere, kocaman harflerle... Kazınsın aklıma, işlesin ruhuma...hiç unutmayayım istiyorum! En son ne zaman bi cümleden böyle etkilendiğimi ise hiç hatırlamıyorum. Birini, bi durumu, bi olguyu, ne bileyim...bi "şeyi" işte, büyük yapan çoğu zaman biziz aslında. Bizim ona karşı tutumumuz. Bi adamın karşısında ceketini ilikleyen birilerini gördüğümüzde, o adamı "büyük" sanıyoruz sahiden de!(?) Birileri bi adamdan korkunca O'nun korkulacak bi adam olduğuna inanmaya başlıyoruz hemen. Şartlı refleks gibi, hiç sorgulamadan teslim oluyoruz... Etrafımız bunlarla örülü resmen, birilerinin karşısında it gibi tit

Bir elma şekerinin bana ettiği...! Sadece Pazarıma değil ruhuma da iyi geldi...

Resim
Bazen İyi bir Pazar... Güneşli başlar... Işıklı... Vaatkar... Teşhirci... Ve bir o kadar da İnatçıdır. Seni saçından tuttuğu gibi sokağına atar! Eeee...şehvet her zaman yatakta olmaz. Hayatın bin bir çeşit işvesi, cilvesi var. Yeter ki eşlik et oyununa. Ritim tut birlikte, kulak ver müziğine... Sen daha ne olduğunu anlamadan, bi de bakmışsın ki pisttesin. Kafanı sallıyorsun! BAzen İyi bir Pazar... bir elma şekerine bakar. Gazete aldığın büfenin önünde, bi sepetin içinde öylece duruyordur...olanca kırmızılığıyla...can alıyordur! Kanarsın! Yalnızca 1 Tl ye bakar... Bi de, tüm iştahınla dişini geçirdiğinde, kurt çıkmamışsa içinden, şanslı günündesin diyebilir miyiz? Bence deriz! Keyfini çıkar... Bazen İyi bir Pazar... Gazetenin ekini eline alıp, sayfayı çevirir çevirmez, Karşına Gülse Birsel'in çıkmasıyla başlar. Özlemişsindir kalemindeki mizahı... Bi solukta okursun! Orta şekerli türk kahvenin keyfine, güzel bir  espiri katar! Bence denemelisin!