Kayıtlar

Eylül, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Pera Müzesi sokak sanatları sergisi. Sesime gel...

Resim
Duvarların dili var. Konuşuyorlar...hem de her dilde. Mekan Pera Müzesi ve  duvar resimleri (yanılmıyorsam) ilk defa bir müzede sergileniyor. Son gün 5 Ekim. Yani daha zamanınız var. Hastası olan, yere göğe koyamayan, şurda daha iyileri var denildiğinde ayağını taştan esirgemeyip  saatlerce yol tepenimiz de var; hadi canım sanat mı bu yani şimdi diyen, dudak büken, daha ileri gidip görüntü kirliliği diye üfürükten savuranlarımız da. Ama siz onlara kulak asmayın derim ben. Zira onlar her şeyi öyle üfürükten savuruyorlar zaten! Sevmeyen ilgi duymayanlar için söylemiyorum tabi bunu. Sevmediği her şeyi öteleyen, küçümseyenlere sözüm. Doğru hedefin altını çiziyim de ben. Gereksiz alınganlıklara mahal vermeyelim değil mi? :) Sözün özü ben  seviyorum... Öğrenir öğrenmez de koşa koşa gittim. Çok eğlenceli bir bir saat geçirdim. Gitmek isteyen yolunu özellikle düşürür zaten. "Hiç aklımda yoktu ama bugünlerde oralardan yolum geçecek aslında"  diyen de  bi düşünsün. Elçiye zeval olmaz

Çağır o gelsin!...

Resim
Gözlüğümün camı kötü patlamış evet; ama bu benim günahım değil, yanımdaki dünya yakışıklısının hiç değil! Fotoğrafı çeken arkadaşa geri kalan hayatında başarılar dileyip burdan böyle dümdüz  geçelim o vakit. Konumuza gelelim.  Gerçi önce şuna bir açıklık getireyim. Oya işi gücü bıraktı mekan avına çıktı diye düşünmeyin.  İkidir üstüste denk geldi sadece. Bazen denk gelir öyle!...Ayrıca bu şehir dişi, bu şehir doğurgan sa elden ne gelir! Bazen sadece teslim olmak ve tadını çıkarmak gerekir! diyorum ve bu kez çok gerekli dipnotu hadisenin başına çekiyorum;  mekana gidecek kızlara çok mühim bir tüyo veriyorum. Kızlar: dikkat kesilin!! Sakın ola ki olay mahalline manitanızla gitmeyin. Benden söylemesi. Hayır şeytan doldurur filan, Allah korusun! Bir aile faciasına neden olmak istemeyiz değil mi? Zira fotoğrafta gördüğünüz üzere,  sahibi evlere şenlik. Hani şurda ayıp olmayacak olsa, diyeceğim ki bal dök yala! Dünya şekeri, inanılmaz sempatik, bi o kadar da yakışıklı. O zaman ne yapıyoruz

Souq panayırı, panayır gibi değil; panayır!

Resim
Hayat bazen sürprizli sokaklara açılır. Bi yerdeki cümbüşü anlatmak için panayır gibiydi deriz ya hani. Bu baya bildiğiniz panayır(mış). Bilmiyordum ve bağzı şeyleri önceden bilme-meyi çok seviyorum...bi de nereye varacağını bilmediğim yollardan yürümeyi, arkasında beni neyin beklediğini bilmediğim eşiklerden geçmeyi...Ne bileyim işte, seviyorum daha bir sürü şeyi de, bunlar benim iç dünyama ait mevzular tabi. Çok da ilgini çektiğini sanmıyorum. O yüzden direk sadede geliyorum. Dış dünyaya. Şöyle ki, taze İstanbullunuz bugünki şehir turunda aylak aylak gezinirken sürpriz bir sokağa çıktı. Karaköy murakıp sokak. "Aaa! n'oluyo burda yaaa!?" diye bi an ağzını ayırdı. Gözlerini belertti. Bi müddet öylece şaşkın şaşkın etrafa bakındı. Sonra gözüne kestirdiği en sempatik insan evladının önünü çevirdi ve sordu: Olayınız nedir ki? Gülümsedi...güzeeelll! :) Souq panayırı. Yılda iki kez düzenleniyor. Derdimiz alternatif alış veriş kültürü diyim ben sana aslında kısaca. Şimdi kafa

Davete icabet gerek!

Resim
Çok yaptığım bi şey değil; hatta neredeyse hiç yapmadığım bi şey. Mekan yazmıyorum ben. İki sebepten biri gerekiyor bunu yapmam için. Ya çok sevmiş olmam ya da neredeyse nefret edecek kadar rahatsız olmam lazım. NaftalinK şu gördüğünüz fotoğraftan hemen anlayacağınız üzere ilk sebeble teşrif etmiş bulunuyor sayfama. Çoook sevdim... Fotoğrafta gördüğünüz şahane kadın da işletmecisi  Zeynep Yılmaz. Tamam kabul ediyorum. Ben bazı şeyleri abartırım. Sevdiysem yere göğe koyamam; sevmediysem zaten geçmiş ola... Diyeceğim şu ki az sonra yazacaklarımda duygusal bir taşkınlık aramayın sakın. :) NaftalinK'yı abartmıyorum... NaftalinK kendisi abartmış! Benim bi günahım yok. Ne varsa onların boynuna... Olay geçtiğimiz Cumartesi günü Balat'ta cereyan ediyor. Ara sokaklarında kaybolmak, büyük bir iştahla fotoğraf çekmek için düşüyorum yollara... Ne mümkün! Bi sokaktan süzülmemle, hemen köşesinde gördüğüm bir mekan çığlık attırıyor bana. O kadar sıcak, öyle bir albenisi var ki

Seda Oturan ile bulutlara yakın bi yer(ler)de...

Resim
              Siz onun henüz 28 yaşında olmasına aldanmayın sakın. Buraya yazıyorum. Seda Oturan "büyük" bir kadın.  Büyük ve daha çok büyüme kapasitesi olan bir kadın.  Kendi sektöründe birlikte koştuğu herkesi yaya bırakacak; hatta kusuru bakmasınlar ama  nal toplatacak bir kadın. Işıl ışıl, cıvıl cıvıl, enerjisi gözlerinden patlayan, daha ilk bi kaç dakika içinde sizi de içine alan bir kadın. Bi kere ben yaptığı işe duyduğum tüm hayranlığıma rağmen "şımarık" bir insan bekliyordum. "işte ben Milano'da yaşıyorum da, aman da şunları şunları yaptım, yapıyorum da, yapacağım da" minvalinde seyredecek bir sohbet olacak sanıyordum. Alakası yok (muş)! Beni başkaları anlatsın, yaptığım iş anlatsın mantığını içselleştirmiş bir kadın. Daha beşinci dakikada kendini anlatmayı bırakıp, sizi tanımaya çalışan, size sorular soran  bir kadın. Hani bi ara "ne oluyor yaa! röportajı ben yapacaktım hani" diyorsunuz neredeyse. O derece! :) Bunu da çok önemsedim

Şahsen ben erkek olsam!?

Resim
Erkek olsam, hele ki Engin Altan Düzyatan kadar karizmatik bir adam olsam; birlikte olduğum kadına ilişkimiz hakkında konuşma yasağı koyardım. Vallahi yapardım billahi yapardım. Direk ültümatom çekerdim yani. Mümkünse de sözlerime şöyle başlardım. "Bebeğim; aman ha! gözünü seveyim, gizli sırlarımızı aşikar etme, beni ele güne mahçup etme, dostu düşmanı bize güldürme!"  Hatta ve kat-a o kadın kendim olsam bile yapardım! :) Ha "kendim bile" derken kendimi de aman aman bi yere koyduğumdan değil; ama sevdiğim bir kaç huyum varsa onlardan biri de bu konuda ketum olmam gerçekten. Tabi beraberken. Sonrasında ismini zikretmeden  hikayesini yazabilirim. O ayrı! :) Ha ismini anarak hikayesini yazdığım adam da var (ki dikkatli oyalamaca okuyucusu hemen hatırlayacaktır!) ve fakat onun da şahsi izni alınmış idi. Öbür türlüsü direk haneye tecavüz gibi bi şey olurdu zira. En azından ben öyle düşünüyorum. Ha ama diyeceğim o ki, kendimi de bu durumda doğrulamış oluyorum. A

Hayatımın fırsatını elimin tersiyle ittim adeta, galiba!?

Resim
Bugün İstanbul'da15.günüm. Selamını söyledim merak etme. Altı koydu başının oralara bi yere. Sen şimdi peki "ne dedi?" diye de sorarsın kesin. Tahmin ettiğim kadar konuşkan değil İstanbul; ya da Eylül sakinliği çökmüş üstüne. Ha ama " ben de onu  gözlerinden öpüyorum" dedi gerçi.  Ne dersin? bu da bi şeydir diyelim  mi? Şimdilik. Ayaklarımın bilumum yerlerinde konuşlanmış bir kaç su baloncuğu, üç beş (ya da beş on) bira, Çukurcuma'nın ara sokaklarında hatırı sayılır bir kaç anı, ve hatta inanmazsın bir de dram  sığdırdım. Az zamanda çok işler başardım diyememeyiz belki de kendi çapımda bir kaç fındık kırdım işte. :) Kadıköy'de bi terasta bir orta kahve eşliğinde eski  aşkımı yadettim,  Moda'da kendi popomu, Bakırköy'de de bol bol Hatun'u gezdirdim. Bi gün,  yaşının70 küsür belki de daha fazla olduğunu tahmin ettiğim  bi amca "gel seni Almanya'ya götüreyim kızım, mektebin varsa mektebine gene git, gel can yoldaşı ol bana, iste