Kayıtlar

Eylül, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BUKET UZUNER : BEN NEDEN 'BEN'İM' DE BEN 'SEN' DEĞİLİM

Resim
  Lisedeyim. Bilenler bilir. Ankara’ da, meşhur Hergele meydanından, Gençlik Parkı’na doğru süzülmekteyim. Omzuma bir el değiyor belli belirsiz… arkamı dönüyorum Ayhan! Ama yani şimdi, Ayhan’ı size nasıl anlatsım… Ayhan’ın bir ela gözleri…bir ela gözleri… bir ela gözleri var… Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim... “Gözlerini bir kapatsana aşkım” diyor… Kapatıyorum…Ellerimi tutuyor… Sanırsınız avuçlarım ateş alıyor... Öyle bir hal! Ayhan bu işte! Yangına körükle gidiyor… işkenceyi uzatıyor… İtiraf edeyim, sonunda o büyük an geldi, dudaklarımı öpecek zannediyorum! Heyhat! Gelmemiş! O gün  daha ‘o gün’ değil(miş)… Avuçlarıma dört köşeli “bir şey” bırakıyor… Eşşek değilim ya! Anlıyorum… Bir kitap. “Aç şimdi” diyor. Açıyorum… Kapağında şöyle yazıyor: İki Yeşil Susamuru Anneleri Babaları Sevgilileri ve Diğerleri… Öyleyse kayıtlara geçsin. Bukez Uzuner benim “ilk aşk”ım. En güzel ilk gençlik anılarımda, hep başucumda duranım! Şimdi, büyüdüm de, O’nunla röportaj yaptım

ŞU KARAAĞAÇ'I GEÇENE KADAR UMUDUM VAR!

Resim
Riyavet odur ki Amasya'nın bir köyünde bir çoban yaşarmış. Köyün ağasının kızına deli gibi aşıkmış. Kız da ona aşık mıymış... onu tam hatırlamıyorum. Ya hikayeyi anlatan o kısmını atladı ya da ben unutttum. Malum sıradan bir cümlede bile genellikle vurgu sondadır. Benim de aklımda hikayenin sonu kalmış. Hikayenin sonunda kız başka köye gelin gidiyor. Düğün gününde bizim çoban kavalına sarılıp dertli dertli çalmaya başlıyor... O sırada yoldan geçen ve çobanın kıza olan aşkını da bilen "görev bilinci yerinde" bir köylü diyor ki "Be Allahın ahmak evladı, kız gelin oldu, gidiyor... görmez misin? Hala gidenin peşinden niye dertli dertli feryat edersin!?" Çoban kavalı bırakıyor. Bir deve kervanıyla karşıki tepeden başka köye gelin giden kıza doğru bakıyor... Elini kaldırıp tepenin ucunda, köyün tam çıkışında duran Karaağaç'ı işaret ederek diyor ki "Şu Karaağaç'ı geçene kadar umudum var!..." Bu fotoğraf bana lisede en yakın arkadaşım Özden'in

BEN ÖZGÜRÜM...

Resim
Bir ara çok aşık olduğum bir adama 'yaklaşma kaçınma' çatışması yaşıyordum. Bir yanım deli gibi ona koşmak, teslim olmak "al beni, ne yaparsan yap" demek istiyordu... Bir yanım 'başın büyük belada kızım, arkana bakmadan topukla!' diyordu. Gitmedim. Ya da gidemedim... Günler, haftalar, aylar geçti... Bir gün dedi ki 'Biliyor musun? Bu zevki erteleme oyununu biraz çişini bilerek tutmaya benzetiyorum...' Dedim ki 'Korkuyorum!' Dedi ki 'neden?' Dedim ki 'Sanki seninle yaşanacak bir ilişkide ağzıma sıçılacakmış gibi hissediyorum.'  'Ah bebeğim...' dedi. 'Ağzına sıçılmak edilgen bir eylemdir! En fazla sende böyle bir şeye izin verme potansiyeli vardır. Sen izin vermezsen, ben dahil, kimse senin ağzına sıçamaz!':) Bugün bir Nil Karaibrahimgil röportajı okudum. Nil yine yalın, duru, sahiciydi... Yine lafları süslemiyor, eğip bükmüyor, ama her ne yapıyorsa yapıyor, aklını havalandırıyordu.  Bugün onu neden bu kadar ç