Kayıtlar

Eylül, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yedek kulübesi

Resim
Önce cep telefonuna gelen mesajı gösterdi. Hoşuna gitmiş belli. Sonra tıpkı onun söylediği şekilde "evvveeettt" deyip, telefonu masasının en üst çekmecesine fırlatıverdi. Böyledir haz anları...insanın hareketlerine bi kıvraklık gelir. Sesi daha yüksek çıkar, daha çoşkulu. Yüzüne sebepsiz kocaman bir gülümseme gelip oturur. Yetinmez, bacak bacak üstüne atar, onla da kalmayıp seksi terliğini ayağının ucunda serbest bırakıp, aşağı yukarı sallamaya başlar. Gevşer..., somut olarak yoktur ama; varmışçasına bir rahatlıkla arkasındaki  yastığa yaslanıverir. Başlangıçta sırtı yere gelmez o anlarda insanın. Yeter ki özgüven duvarına bi kere dayanmasın. Yağmur yağsa nem kapmaz, çamur olsa kir tutmaz.  İçten gelen bir neşe, her yerini kaplar da en çok dudaklarına yerleşir mesela. Uçuk pembe bi ruj var(mış) havası verir. Yanaklar ona keza, usta bir ressamın fırçası değmiş adeta. O allık şakaklara doğru öyle güzel parlatır ki yüzünü...gene de hiç makyaj yok ama; ay gibi parlıyor, bak ş

ama beni anlamalısın...!

Resim
Bi kadınla tanıştım. Toy bi kadın, yaşlı bi kadın, bilge bi kadın, güçlü bi kadın, zayıf bi kadın,akıllı, cesur ve bi o kadar da saf korkak bi kadın. Sevdiğim tüm çizgi film kahramanlarını hatırlattı bana bu kadın. Hepsinden biraz biraz ama hepsinden öte bi kadın. Bir tren geçiyor mesela üstünden, o dimdik ayağa kalkıyor, ölmüyor bu kadın! Öyle bi duygu verdi bana, o kadar girdi içime. Gögsümü yardı, dokundu eliyle...hırçın, hoyrat ama bi o kadar da şevkatliydi....Bütün zıtların birlikteliğiydi bu kadın. Siyah ve beyaz ancak bu kadar güzel durur bi insanın üstünde...öyle bi kadın. Gonca Vuslateri...isimlerin arkasına üç nokta konur mu? şaşırdın mı be kızım! Şaşırdım. Şaşırttın! Resmen afallattı beni bu kadın. Bi pazar sabahı, ev sahibimi beklediğim bet bi pazar sabahı, şu nemrut adam gelmeden bi göz atayım diye elime aldığım gazetenin ekinde rastladım. Ne kadar geç! dedim kendi kendime önce, sonra geç "hiç"ten her zaman iyidir sözünü hatırladım. Elinde şarap şişesiyl

Haydi gel uçalım...!

Resim
Neyseki çoğalmanın tek yolu üreme değil. Mayoz ve Mitoz bölünme vardı hani. Arasındaki farkları iyi ezber ettiğinde fen bilgisi dersi yüzde seksen cepteydi. Mitoz bölünme bütün canlılarda görülen ve yaşam boyu devam eden bi süreçti. Öyle kalmış aklımda. Tek hücrelilerde çoğalmayı, çok hücrelilerde büyümeyi sağlardı. Hatırladın mı? Tanımam etmem kendisini. İnternette bambaşka bişeyi ararken gördüm resmini. Ne güzel, ne kadar mutlu bir yüz ifadesi, dur şuna bi merhaba deyim dedim.Sonrasını bilirsin işte. Diyelim ki Kumrular'a çıkarken, şimdi yerinde yerler esen Aylak Madam kapanmamıştı daha, biz orda oturmuş birer kahve içmiştik karşılıklı. Hakkında çok az şey biliyordum ama;  en sevdiği film Flight, en sevdiği yazar Kundera, dokunmaktan en haz aldığı insan modeli ruhunun tellerini titretenlerdi! Bu da benim için çoktan çok geçerli bi bilgiydi. Geçiniz gerisini... Sonra hadi gel seni arkadaşlarımla tanıştırayım faslı başlar. Hep böye olmaz mı? Önce birini katarız hayatımıza. S

Beyaz çarşaflar

Resim
Yüzün koyun yatarken bi yatakta, kulaklarımda Enrico Caruso çalmakta...aklımda bir Woody Allen filminden görüntüler akmakta...Bembeyaz çarşafların üstünde, bi otel odasında, başucumda gene Milan Kundera, sanki Otostop hikayelerini yeniden kaleme almakta...Bu kez kızı az ağlattı, oğlan daha az saçmaladı ama; gene de canım yanıyor şu an biraz. Ağlamış olmalıyım. Göz pınarlarımda bir ıslaklık sezinledim. Lakin o hikayenin etkisi midir çok da emin değilim.  Zira yatağa yatmadan az önce, serçe parmağımı banyonun kapısına sıkıştırdım diye de, ağlamış olabilirim...Hiç dudak bükme öyle, pekala mümkün! Sahi niye filmi çekilmedi ki o hikayenin? ya da çekildi de ben mi bilmiyorum? Buyur! bir Oya ritüeli daha. Ruhumun engebeli sokaklarına hoş geldin! hanidir buralardan geçmemiştin!Yokuş aşağı inerken sorun olmuyor da, çıkarken biraz zorlanıyorsun sen de değil mi?  Haklısın! Koşarken kendini dinlemiyor pek insan. Durdun ya...gene kendinle yüzleştin. İstersen bi havlu vereyim, belki terini silme

Yalnızlığın ayakkabıları

Resim
Acıtır biraz ama; arkadan vurma ihtimali yok. Yaylan serin. Tetikte değilsin. Derin bir nefes alıp, arkana yaslanabilrsin. Kendine hoşgeldin...ne arzu ederdin? Belki bi kahve eşliğinde, yağmurlu pencerende uzun uzun kendini dinleyebilirsin. Dilediğin kadar seninsin. Hiç yabana atma derim.  Hoş, ben kimsenin kimseyi arkadan vurma ihtimaline de pek  inanmam ama; inananlar için söyledim. Yoksa herkesin ne halt edeceğini görür de, ne hikmetse görmezden gelmeyi tercih ederiz. En azından ben böyle olduğuna eminim. Neyse konumuz yalnızlığın ayakkabıları...iyi tarafından bakıcaz ya olaya. Sonra kapıdan içeri girer girmez, istediğin yere köteleyebilirsin. Hop! diyen çıkmaz nasılsa. Alıp başucunun altına yastık bile yapabilirsin icabında, biraz saçma olur ama; hani olur ya, öyle bi fantezin vardır  belki diye dedim. Bi de istediğin kapıya çıkarabilirsin mesela, kimse o saatte orda ne işin vardı diye sor(a)maz sana! İçine giydiğin çorap mevzusuna gelelim; orda da dilediğin kadar özgür olabilrs

Başka?

Resim
Başki bi renge bürünmek, başka bi ses çıkarmak, başka türlü yapıp; başka türlü bozmak istiyor insan bazen. İki abi ve bir sürü erkek kuzenle büyümeye çalışırken de; vücudumdaki atık suyu başka türlü boşaltmak istiyormuşum zaten ben. Annem hep anlatır... bi gün allah yarattı demeden parçalayacaktım seni diye.  Mevzu şu ki; onlar öyle yapıyor banane diyip ayakta işemeye çalışıyormuşum. Belli ki babamın güzel memleketinin,  deniz kumuna benzeyen ipince  toprağında, elimizde birer tane odun parçası, mümkünse yağmurdan sonra toprak nemliyken, yere bi şekil çizip, sonra o şeklin  kenarlarını  elimizdeki odun parçasıyla deşip, o parçayı hiç bozmadan yerinden ayırma çabaları sırasında gelişiyordu her şey. Muhtemelen o seanslar sırasında birinin çişi gelince tuvalet aramıyor, bulduğu ilk münasip köşeye havadan attırıyor ve benim beynim bunu bi şekilde hafızasına not alıyordu. Özenmişim işte! Şimdi bunca zaman sonra, durup dururken bu anıyı nerden hatırladım değil mi? Dün  arkadaşım Burak'

Köşe yastığı

Resim
Hepimizin içinde o aynı çıkmaz sokaklar, hepimizin üstüne dar gelen bir gömleği mutlaka var. Hepimizin anlamsız bi şekilde,  kuaför koltuğuna oturur oturmaz kaşınmaya başlayan bi burnu, ya da sağ kaşının köşesiyle bi anısı var.Hepimiz biraz Leon biraz Matilda gibiyiz...hep bi "karın ağrımız" var. Çok isteyip de hala çıkamadığımız bi yolculuk, hep isteyip de hala alamadığımız bi saat, çok özleyip de nicedir göremediğimiz iki çift gözümüz var.Bi de  benim "nefret ediyorum bu işten" dediğimde, kim istemez ki denize nazır bi pencereden esen püfür püfür rüzgarla beraber, bütün gün oturup yazmayı...e çok güzel ama; öylesini dedem de yazar diyen bi arkadaşım var. Haklı! Evet zor oluyor...kurduğumuz her hayal her daim gerçeğiyle yek vücut olamıyor. Bir hevesle  menemen yapıcam diye koşa koşa manava gidip de,  eve getirip  kabuklarını soymaya başladığında, hepsinin içininin çoktan geçtiğini farkettiğin o anda,  dört tane domatesle bile kocaman bi derdin olabiliyor. Bana s

Eylül'ün ilk günü...

Resim
                             yanına keyif katınız :) ilk defa bir klip paylaşıyorum. onu da yabana atmayınız!

Şu son üç günde...

Resim
İki film bi kitap, iki şişe de şarap bitirdim. Televizyonu hiç açmadım;  zira uzatıcısını bilgisayarı terasa çıkarmak için kullandığımdan, istesem de mümkün ol(a)madı. Bol bol Ane Brun dinledim. Belirli periyotlarla kendisine yüksek dozda hayranlığımı dile getirdim. İşte bunun için seviyorum seni...bağırıp çığırmadan da böyle güzel şarkı söylenebiliyor dedim. Kendimi şevklendirmek için terastaki köşesi kırık, tahtasının talaşları dökülür hale gelen masayı attım. Gidip, iki sokak üstümde, esmer kara karşlı, kara gözlü bi teyzeden küçük beyaz bi masa alıp; omzumda beşinci kata kadar getirdim. İlk şişeyi açıp,yazmaya başladım. Keşke en çok "seni " yazdım diyebilecek kadar kişiselleştirebilseydim hikayemi. Bi ara baktım, defterin üstü düğün evi gibiydi. Duyan gelmiş resmen.  Ana baba günü de diyebilirdik gerçi, ben düğün evini tercih ettim. Sen istediğini almakta serbestsin. A seksüel olma yoluna ilerliyorsun, yazmakla kafayı yedin, keşke kalem erkek olaymış, sizi baş göz eder