Kayıtlar

Temmuz, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Neresi sıla neresi gurbet?

Resim
Deli misin? o kadar yol tepilir mi? demiştim. "Yol dediğin nedir ki? yürüdükçe kısalır!" demişti. Beni kendine bi kez daha hayraaan etmişti... Güzel soru: Yol dediğin nedir ki? Bi yorgunluk kahvesi içmek için oturduğum kafede Yeni Türkü çalıyordu dün. "Neresi sıla, neresi gurbet? Yollar bize memleket...!" diyordu da...ordan aklıma geldi. Düşündüm öyle kendi içimde. Neresi benim evim? Montumu astığım şu sandalyenin tepesi bile, yeri gelince evim işte. Bi fincan kahve içtim üstelik tepesinde. Kırk yıl hatırlamazsa beni, hatrım kalır! Hiç tanımadığım, onu da geçtim konuştuğu dili bile  yarım yamalak bildiğim   bi kadının evinde on beş gün misafir olacağım. Kendi anahtarım olacak cebimde, kapısını kendim açacağım. Bardağından su içip, masasında yemek yiyeceğim. "Masasına oturup yemek yediğim, masama oturup yemek yiyen insan benim için artık çok başka bi yerdedir!" der hep babam. O da benim için öyle olacak muhtemelen. Bi de nazar bo

Tek hedef-tek kurşun!

Resim
"Her güzel kadının ondan -daha az- güzel bir arkadaşı vardır mutlaka" dedi. Ee? dedim. En umarsız halimle önümde türk kahvesi, sol elimle sağ elime kırmızı oje sürmeye çalışırken... O kadar zordur ki o meret; öyle bir itina özen bekler ki senden. İstesen de başka bi yöne çeviremezsin dikkatini. İşte! dedi. "Esas kadına oynamak isteyen her erkek önce o -az güzel- bulduğuna yönelir. Kancayı ona sarar" dedi. Benim caanım oje sürme seansımı işte böyle piç etti. Nasıl yani? dedim fırçayı özensizce şişesinin içine bırakırken. Siz hasta  mısınız? Bu ne saçma ne aptalca bi oyun? Hatta vicdansızlık! Ya o , senin asıl niyetin ortaya çıkana kadar "esas kadın"ın kendisi olduğuna inanırsa. Yok dedi. Merak etme! o kadar uzun boylu değil. Ne kadar uzun boylu peki? dedim. Ona arkadaş gibi yaklaştığımızı belli ederiz biz. Daha dostane daha arkadaş-canlısı oluruz. Bi de kadınlara şeytan dersiniz dedim. Alçaksınız siz! :) Şeytanın önde gidenisiniz. Ömrü

Biat kültürü ve Stalin'in tavuğu!

Resim
Rivayet odur ki... Günlerden bir gün, Stalin çalışma odasında dostlarını ağırlıyor. Konu elbetteki siyaset. Tartışmalar sürerken gruptaki arkadaşlarına dönüyor ve şu soruyu soruyor: -Saçını ihtilalde, halk içinde, devlet yönetiminde, bürokraside ağartmis dostlarim! Bir halkın   yönetime baş eğmesi, kayitsiz şartsiz itaat etmesi için yöneticiler ne yapmali, nasil davranmalidir? Her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes dili döndüğünce konu üzerine kendi yorumlarını dile getiriyor. Derken...cevapları beğenmeyen Stalin insanlara dönerek şu ifadeyi kullanıyor: -Yönetimi eline geçiren hükümdarin tanridan çok bi  farki yoktur! Halkın karşımızda baş-eğmesi için yapmamız gerekeni ben şimdi size anlatayım. Yardımcılarına  dönüyor ve "çabuk bana bir tavuk getirin" diyor. Tavuk getiriliyor ve Stalin başlıyor canlı canlı tavuğun tüylerini yolmaya...!!! Sonra da tavuğu o haliyle odanın ortasına bırakıyor ve diyor ki " Seyredin bakalım, tavuk nereye sığınacak?" Tavuk acı

Paris'ten insan manzaraları...

Resim
Sana mutluluk hissi veren ilk on şeyi say deseler, biri kesinlikle bu fotoğraf karesi olurdu. Mümkünse başı boş ve amaçsızca... Artık yapmam diyordum. Yedi tane oldu, yuh artık bokunu çıkardım diyordum. Sekizinci yolda. Ne yazdıracağım belli de yerine bi türlü karar veremiyordum. Verdim! Burası... güzel yer :) Bi kilisenin bahçesinde gördüm seni. Acıkmıştın, bişeyler atıştırıyordun. Kulağın telefonda, belki sevgilinle belki annenle kim bilir belki de aslında bir "hiç" le konuşuyordun. Sesin boşlukta kayboluyordu belki, belki de kocaman bir boşluğu dolduruyordu! İhtimal bu ya! Belki burdan kalkıp, doğru O'na gidecektin. Belki burdan kalkmayıp saatlerce kendini dinleyecektin. Dün geceden uykusuzdun, yorgundun bir ihtimal, bir ihtimal taşı sıksan suyunu çıkaracak güçteydin! Hemen şimdi ordan kalkıp kendine yeni bir hayat inşa edecektin belki de. Kadınlarda bu güç var biliyor musun? Sana yemin ederim...! Ha "dünyayı yıkıp devirecek gücü sahipsin