duygusal mastürbasyon!

Vizontelede bi sahne var hani. Siti ana televizyonu saklıyor. Kocası delirmiş gibi bağırıyor. Siti söyle çabuk vizontele nerde?
"Vizontele nedir?"
Radyonun resimlisidir. Dünyayı evimize getirecek.
Siti ana tekrar soruyor: "Sebep?"
:)
Ben blog yazmaya karar verdiğimde bi arkadaşım bana aynen bu soruyu sormuştu.
Sebep?
Bakış açısına göre değişir tabi. Aslında çok yerinde bir soru olabilirdi. Yerinde sorulsaydı?
Misal şu amaçla. "Ne yazmayı düşünüyorsun, nasıl yazacaksın, ne yapmak istiyorsun?" gibi.
Netekim sesteki tonlama bunların hiçbirini çağrıştırmıyordu. Sesteki ton şuydu. "Ne gereksiz, yazacaksın da  ne olacak?"
Senin gibi okuyucu olmaz olsun, cehennem ol gözümün önünden dedim gülerek.  Gerçek bir gülümseme değildi tabi. Ağzımın kenarının iki yana manasızca bur-kulması diyelim. Kalbimiz burkulunca olurya hani. Gülüyor(muş) gibi görünürüz. Bazen bir alay taşır aslında, bazen bi küçümseme hatta! Bazen öyle, gelişi güzel anlamsızca...Bazen bir kırılmanın ifadesidir. Acı çektiğimiz belli olmasın diye evimizin camına çektiğimiz perdeler gibidir...saklar içinde bişeyleri. Dışardan bakınca perdenin çiçekleri görülür  sadece hani.
Bir gülümsemeye de bu kadar mana yüklenir mi yani değil mi?
Yüklenir!
Ben yüklerim en azından.
Farzet ki ben bunu yapıyorum işte. Ayıp mı yani?
Sen hayatın en olmadık yerlerinde akşama kadar bin kere yapıyosunya. Hiç hoşlanmadığın o kızı sırf egonu okşasın diye elinin altında tutuyosun, babannemin deyimiyle ne kızı veriyorsun ne dünürü küstürüyorsunya. Bi başkası (kahramanımız kız olsun bu kez) aynı mantıkla on dört oğlana birden mavi boncuk dağıtıyorya. Hepsine yaklaşıyor yaklaşıyor tam finale gelmişken  kendini kaçırıyorya. On dört eli olsa birini  vermeyecek  aslında  sana ama bilakis bi o kadar alacaklı senden! Çok daha ulvi bir amacı var kendince. Hiç bi kere boynundan öptürmeyecek  mesela ama ruhunu dibine kadar okşatmak istiyor sana. Yeni doğmuş bi çocuğun sütteki ağzı kadar aç gözlü ve iştahlı üstelik. Bildiğin "ihtiyacı" var işte! Dışardan bakınca sen ona muhtaçmışsın gibi görünüyor resim değil mi? Hakikatin kendisi hiç öyle değil. Ben sana söyleyim!
Başka biri, kişisel hayatında tek bir konuda bile söz sahibi olamamış, en mühim sahnelerde rolünü hep bi başkasına kaptırmış "ben buyum, ben böyleyim!" diyememiş; güç onda değil ve daha acısı bunu da bal gibi biliyor  aslında. Kendi hayatında  geçip giden bir görüntüden başka bi şey değil.
Ama; bi şekilde bi şey oluyor ve önüne hayatının o tek fırsatı çıkıyor. Haklı olarak dibine kadar kullanmak istiyor tabi. Tek bi kere başrol olmak istiyor. Erk olmak istiyor. Güç bende demek istiyor. Nefes alıp verdiği her yerde öte-lenmiş olmanın ezikliğini eline geçen ilk fırsatta bi başkasının üzerinde tahakküm kurarak   kapatmak istiyor.
Aslında bi yanıyla anlıyorum da onu. Başka "çaresi" yok çünkü!? Dedimya, bu onun tek şansı!?
...
Örnekler çoğaltılabilir tabi. İşte ben bunların hepsine "duygusal mastürbasyon" diyorum.
Kimsenin birbirine dokunmadan,  bir tavus kuşu gibi ruhunun bütün tüylerini parlat(tır)tığı alan.
Yap rahatla. Kimsenin bi şey dediği yok AMA;
İşte bu da benim yogam belki.
Biat ediyorum yazıya.
Karışmasana!
Oh!
Rahatladım işte!
Senin ezdire ezdire çürüttüğün ruhunu okşatırken aldığın zevke benzemez ama; ben gene de yattığım yeri severim şimdi.

Yorumlar

  1. Duygusal mastürbasyonlarımızı yaşarken toplumun acıta acıta ruhumuza kadar batırdığı tabularını hiçe saymak da ağır bir yük olsa gerek.. Bana sebep soran insanların sonuca baktığını görmedim. Sallamadım da hiç, ki bu benim hayata karşı en dik vuruş sergilediğim anlardan birtanesiydi sanırım. Bu kadar sentimental yaşama korkusu içinde bu kadar duygu kirliliği arasında yaşadığımız zevklerin hüsranları yeter ki acı vermesin..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben bunu ağır bi yük olarak değil tiril tiril bi elbise gibi taşımaya çalışıyorum üstümde. Evet, bazen zor oluyor. Bazen omuzlarım çok ağrıyor ama ben ağrıyı düşünmemek için elimden geleni yapıyorum. Önümdeki engele değil de varmak istediğim "hayal"e dikiyorum gözümü! Tavsiye ederim:) işe yarıyor! siz de deneyin:)

      Sil
  2. Sen beni sev ama ben seni sevmeyeyim. Buralarda ol ama çok gözüme de batma. Bu bazen öznesi bazen nesnesi olduğumuz bir davranış biçimi. Çok güzel bir konuydu. Yazının göbeğini daha uzun işleyebilirdin. Perde konusu güzeldi; dışardan bakınca her ev çiçekli evet. Benzeştirmeler daha kestirme olabilir "yeni doğmuş bir bebeğin sütteki ağzı kadar ağzı açık ve aç gözlü" yerine "memeye yapışmış bebek gibi iştahlı" dersen daha vurucu olabilir. Bir konuyu iki - üç kere yaz; yazdıkça daha az cümleyle daha fazla anlam yakaladığını farkedeceksin. Gustave Flaubert in Madam Bovaryi 5 yılda yazdığını bazen bir cümle için birkaç ay düşündüğünü biliyormuydun? Sevgiler Oya :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nerede ve kime yazdığınız farkındamısınız bilmiyorum ama burası ne okul/ne siz öğretmen, ne yazarlık kursu/ne Oya kursiyer ne de yazarın yazdıklarını danıştığı, dönüştürmesine izin verdiği bir sohbet masası/ne yazı o danışılan yazı. Burası bir kişinin yazılarını yayınladığı herkese açık bloğu. Ve o kişinin illa da büyük bir Fransız yazar olmasına gerekde yok. Yaptığınızı her ne kadar Oyalamaca "iyi niyetli" "olumlu eleştiri" olarak adlandırsa da bu değiştirme, akıl verme, bilgi pazarlama çabanız en hafif tabiriyle saygısızlıktır. Oyalamaca'ya yapılan saygısızlıktan öte kısa zamanda 100'ü aşmış takipçilerine yapılan bir saygısızlıktır. Buna hakkınız yok. Ve ne çelişkidir ki yorumunuzu "duygusal masturbasyon" yazısının altına yazarak tam da "şekil-a'da gösterildiği gibi" durumuna düştünüz.

      Sil
    2. Ekin hanım, blog sahibinin bile hafif alınmasına rağmen tolare ettiği bir yorum/tavsiyeye siz niye böyle saldırgan yaklaştınız anlamadım. Asıl saygısızlığı kim yapıyor şimdi ? Bişeyler yazıp yayımlayan herkesin eleştiriye açık olması lazım. Methiye kadar reddiye de önemlidir. Yazmak bir okuldur ve öğrenecek çok şeyimiz var. Bakın ben sizden ilham aldım uzun zamandır isim aradığım blogumun adını "otuzbirci" koyacağım mesela :)

      Sil
    3. blog sahibinin tolare etmesi evsahipliğindendir ve burası bir kişiye ait blog olduğu için ve bloğun asıl amacından sapmasını istemediğimden bu konuyu daha fazla uzatmak istemiyorum. bloğunuz "otuzbirci"de görüşmek üzere

      Sil
    4. Pek sevgili adsız okuyucu! konu ilginç bi yere doğru yol almış.Öncelikle bloğunuza bulduğunuz yeni ad için sizi tebrik etmek istedim. Feyiz almak mühim bi şeydir hayatta.Siz daha önce Oya diye hitap ettiğiniz için beni tanıyan biri olduğnuuzu düşündüm ki hala öyle düşünüyorum aslında ama ısrarla yaptığınız ikinci yorumda da adınızı yazmamışsınız. Benim için de blog sahipi "hafif alınmasına rağmen" cümlesini kullanmışsınız ki gereğinden fazla kibarlık bu tip yanlış anlaşılmalara yol açıyor demek ki. Ben bu sayfayı açma cesaretini gösterdiysem elbette söylediğiniz bi çok şeye kullanabildiğim en kibar dille teşekkür edip olumlu tarafından görmeye çalışacağım. Ki hala öyle görmeye çalışıyorum. Ama siz en küçük olumsuz bi şey yazmadığım halde üstüne üstlük bi de nefesi kuvvetli bi hoca gibi -var olan- üzerinden değil de kendi kanaatinizi de ekleyerek "hafif alınmasına rağmen!" cümlesiyle hala inceden bi gönderme yapmanın derdine düştünüz madem bana da yeniden cevap hakkı doğmuş bu durumda:) Evet istediğiniz şekilde eleştirme hakkınız var ki yaptınız zaten bunda bi sıkıntı yok. Ben de teşekkür ettim. Ama o sizin fikrinizdi benim fikrim de şu: Yayımlanmış bi yazı için eleştiri bence de bu şekilde yapılmaz. Eleştiri konunun içeriğiyle ilgili olabilir, yazdığım bi fikre katılmadığınızı söyleyebilirsiniz mesela; ama "şu kelimeyi şöyle yazsan daha vurucu olur." sözünü ancak ben bir kurstaysam hocam söyleyebilir ben bir okuldaysam aynı şekilde kürsüde oturan biri söyleyebelir. Bir edebiyatçı söyleyebilir! Yayımlanmış yazının yazım şeklini okuyucunun eleştirmesi biraz komik kaçar bana sorarsanız ha buna rağmen yapılmaz demiyorum. Yaptınız ve ben de tamamen -özünde iyi niyetli - bulduğum için silmek aklımın ucundan bile geçmediği gibi sizin de deyiminizle tolere ettim. Ama burdan sonrası biraz işin tadının burulduğu yere kaymış sanırım. Burda benim eleştiriyi kaldıracak gücümün olup olmamasıyla ilgili bi sıkıntı zaten yok zira bunlar da olacak. Kendi deyiminizle reddiye tabi ki olucak ve de oluyor. Misal "Faşizm ne demek hocam!" yazımdan sonra beni okumayı bırakan okuyucularım var benim! Hiç anlam veremediğim ve hatta çok üzüldüğüm halde ben onu da göğüsledim, sizi dünden bağrıma basarım! merak etmeyin:)) Blogunuzu açın, ilk takipçilerinizden biri ben olacağım! :)

      Sil
    5. işin buralara varmasını istemedim. üzgünüm. umarım ilk yorumumu ve ondan kaynaklı diğer şeyleri silersiniz. yazının güzelliği gölgelensin istemedim. paylaşımlarınız sıcak dostane bir havada olduğu için tavsiye yollu şeyler yazma cürretine girdim. bişeyler öğrenmenin derdindeyim öğretmenin değil. sadece teşbihlerin kısa cümlelerle kurulması halinde daha vurucu olacağını söylemek istedim. ve diğer şeyleri. anlıyorum ki benim tavrım ukalaca ve yanlışmış. Haksızmışım. üzgünüm. sizi tekrar rahatsız etmeyeceğim. (bonus kafalı otuzbirci)

      Sil
  3. benim yazımda zaten aç gözlü ve iştahlı yazıyor ama. Orayı dikkatli okumamışsınız sanki. Ama gene de teşekkür ederim.Olumlu eleştiri olarak alıyorum. Çünkü iyi niyetli yapıldığı her şekilde belli. aynı hisle, sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kadar mütevazi olmayın derim sayın Oyalamaca. gerçek zannedilme ihtimali var. Bu bi eleştiri olmamış bu düpedüz akıl vermeye dönmüş. kendini ıspatlama çabasına dönmüş. Blogu olan bu işin profösyonelliğine soyunmuş birine burda akıl verilmez. Oya diye hitap edebilecek kadar yakın biri belliki size. Akıl verecekse size şahsen verseymiş. onu da geçtim ayıla bayıla okuduğum bir yazarın yazısı için okuyucu olarak bana akıl verilmiş gibi hissettim. Çok hadsizce. Ekin hanımın da dediği gibi burası okul değil. Arkadaş o kadar donanımlıysa okulda eğitmenliğe soyunsun. Eleştirinin nasıl yapılacağını bilmiyor daha. Sevgiler.(Erdoğan Y.)

      Sil
    2. Okuyucuda böyle bi hassasiyetin oluşması beni mutlu eden bi şey aslında. İnsana devam gücü veriyor. Çok teşekkür ederim. Ama ben bu sayfada herkesin yorum yapmasına izin vermişsem yorum yapanın da istediğini yazma özgürlüğü olucak elbette. Herkesin istediğini yazma özgürlüğü var tıpkı "taşıyamadığım bi noktaya geldiğini hissettiğimde" benim o yorumu silme özgürlüğüm olduğu gibi.(Ki o sınıra da ancak hakarete uğradığımı düşünürsem gelirim ancak diye tahmin ediyorum.) Bundan mütevellit, hepimiz şarkımızı söylemeye devam etmeliyiz! Sevgiler... :)

      Sil
  4. Çok yerinde tespitler. Üç kere okudum ustus te tebrikler..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu