Körebe!

Gel seninle "körebe" oynayalım.
Senin adın "Mehmet" olsun, benim ki Zeynep!
Eski isimlerden en çok bu ikisini severim de ondan! (başka bi mana aramayasın içinde)
Haydi sor! :  "Zeynep bu güzellik, var mı soyunda!?" de.
İyi bir başlangıç olsun, her ikimiz için de.
Bak;  içten bir gülümsemeyi kaptın bile. Her ne kadar gözlerin kapalı, göremiyor olsan bile...
Gözlerimiz bi yazmayla bağlı olsun, uçlarında  "ipince el oyası" olsun.
Benimkinin rengi mor; senin ki lacivert olsun.
iyice kapalı mı gözlerim diye kontrol etme bahanesiyle dokun bana...
ilk hissettiğin duygu "sıcacık" olsun.
Sonra;
aynı bahanenin arkasına ben sığınayım.
Arkadan iyice düğümlemeye çalışıyor (muş) gibi yapıp,   "böyle iyi mi?" diye sorayım.
"evet" de...!
el yordamıyla...kısacık,  alabuluz kestirdiğin saçlarının altındaki, yara izini bulayım.
ve işte ilk "karşılaşma!"
Hadi! bana,  "yaranı" anlatsana.
Öyle aman aman bi hikaye olmasına da gerek yok. Sıradan olsun...sade olsun, ayrıntılara boğma. Çabuk sıkılırım ben. Sen sadece özet ver...çünkü ne kadar çok anlatırsan anlat, ben zaten anlamak istediğim kadarını, anlamak istediğim "şeyi"  anlayacağım!
Mesela dün söyledi daha arkadaşım Dilek. Fosforlu Cevriye oyununu "erotik" bi oyun diye özetlemiş tek kelimeyle bi arkadaşı ona.
Hadi şimdi sen sor bana.  "Çok ciddi bi toplumsal eleştirisi,  içime işleyen bir -ahlak- sorgulaması vardı! Mest oldum...kendimden geçtim. Oyundan çıkar çıkmaz en yakın halkadaki bütün arkadaşlarıma telefon açıp, "n"oluur gidin! görün..." demiştim.
Onlar aynı oyunu vermiş, biz "farklı" iki insan...birbirinden ne kadar kopuk iki anafikir üretmiştik.
Bak; dağıldım gene. Ne diyordum? Ha, kör- ebe!!!
Sen gene  gözlerini istediğin kadar bağla, saklamaya çalış içindekileri  benden AmA;
ben görüyorum seni!
Üstelik, gene sandığından daha "içli"yim bak.
Sadece "haylazlığının" ifadesi diyip geçebilrdim de üstünden.
Ne gerek var şimdi, bunca yıl sonra...kabuğunu kaldırmaya değil mi?
Ama ben severim "deşmeyi" !
Büyük bir özenle saklıyorum çünkü; kendi yaralarımın hatıralarını da . Bilirsin işte, klasiktir hani "sandık odası - naftalin" işbirlikçiliği.
Bundan mütevellit, ne zaman, kimin bi yarasını görsem;
önünde saygı duruşuna geçerim hemen!
Kim bilir "nasıl" bi acının İZ -idir...?
....derken;
vazgeçtim ben bu oyundan yaa!
Sana demiştim; çabuk sıkılırım diye.
AçAlım şu gözlerimizi,
Bakalım içine...
dalalım en dibine...
Hem dalgıçım ben oğlum!
Bana "çalıştığım yerden" sor.
Hadi şimdi  buyur!
Oyun başlasın.
Bu "iki kişilik" bir oyun olup; oyuncuların birbirinin "yara"sına dokunması, ayak parmak uçularını birbirine değdirip, "elektrik geliyor mu?" diye kontrol etmesi, burnuna dokunup vücut ısısını alması, arada bir küçük ses efektleri verilmesi, serbest  olup;
Kızın özenle taradığı saçlarının bozulması, çekilmesi, ayağına çelme takıp düşürülmeye çalışılması, gıdık aldığı bi yer keşfedilip mütemadiyen oraya çalışılması ya da ne bileyim; "yara zaafı"yla dalga geçilmesi,  "haaa dur ! sen yazı(yor) dun değil mi? NİYE-Kİ? "  gibi, her türlü belden aşağı vurma eylemi  yasaktır!
Centilmence bir maç olması dileğiyle;
"iyi olan" kazansın! :)

Yorumlar

  1. böyle kestirmeden değil de, uzun uzun bir yol hikayesini anlattığınız bi kitabınızla karşılaşmak istiyorum birgün bir yerlerde. Hikayelerinize bayılıyorum ama hep sonrasını merak ediyorum. ya sonra?

    YanıtlaSil
  2. Hayallerinizin gerçekleşmesi ümidiyle...çok teşekkür ederim! "Ben bütün hikayelerimi -tek bir kişi- için yazıyorum" diyen zat-ın kulakları çınlasın. Tek bir kişi bile o anı bekliyorsa...ben o "buluşmaya" varım!!! vuslat anında görüşmek üzere, sevgiyle..

    YanıtlaSil
  3. her gün bıkmadan usanmadan okuyup bugün hangi güzel konuyu ele aldı bugün bize nerelerden izler bırakıp, hatırlatacak, neleri görmemizi sağlayacak merakıyla, bi çocuk gibi heyecanla açıp yerimizde duramamak..uzun zamanlardır okumaya deger yazılar göremeyıp şimdi buldugumuz ve mutlu oldugumuz her okumamızda helal bu kezde muhtesem diyip tebessüm oluşması..ardından merakla 'ya sonra' düşüncesi geliyor ? peki ya sonra ;)

    YanıtlaSil
  4. "iz bırakmak!" ne mühim bi şeydir. Bunu yapabiliyorsam gerçekten, verdiği his "safi" mutluluk hissi. Çooook teşekkür ederim...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu