Sus da uyuyalım!

İzmirde, Hatay caddesinin hemen altında Küçük yalıya inmeden,   ikisinin tam ortasında, Murat Reis mahallesinin  Umut apartmanında oturuyorduk. Üç artı bir evimizde tam beş kız yaşıyorduk. Hepimizin bi odasının olması ortak mekanımızın mutfak olması şartını getirmişti. Aramıza en son katılan Eylemdi. O da Neşe'nin eski arkadaşı olduğu için Eylemle odasını paylaşmak Neşe'ye düşmüştü. Gece geç saatlerde kapı çalıyorsa gelen yüzde bin ihtimalle ya Hakan ya Orkun olurdu. Kanka kelimesi bugünki kadar dillere pelesenk değildi. Onlar arkadaşımızdı!
Orkun hep kafası bi dünya gelirdi. Öyle alkolden falan da değil- ki genelde alkollü olurdu ama- onun kafasının asıl  güzelliği doğuştan gelirdi. Tanıdığım en eğlenceli veletlerden biriydi. Evin tuvaletinde, klozetin tepesinde uyuyup kalmışlığı vardı. O kadar diyim size:) "altıma yapacağım Orkun yeter artık çık" diye kopardığım feryada bile tepkisiz kalınca "bayıldı mı bu acaba?" diye korkuyla kapıyı açtığımda, tam o  fotoğrafın içinde  bulmuştum onu. İşerken uyuyakalmış bir adam!  Yasemin'e devretmiştim tabi hemen görevi. Şu uyuyan leşi şurdan kaldır  çabuk diye.  :)

Tuhaf bi evdi evet. Her öğrenci evi kadar tuhaf...ve bir o kadar da yaşayan bir ev!

Yaşamak mühim bi şey!!!

Ne kadar dikkatSİZ yaşıyorduk düşünüyorum da...hiç koruma kalkanımız yoktu.
Herkes arkadaş...herkes dosttu. Misal  Emel, akşam tesadüfen tanışıp birlikte şarap içtiği 4 tane yabancıyı, "bu akşam kalacak yerimiz yok" dediler diye,  toplayıp eve getirme cesaretini kendinde bul(muş),  onlara kendi odasını vermiş,  gecenin bi yarısı gelip yanıma yatmış,  sabah uyandığımda:  " göt kadar yatağın içinde kendimi dönderemiyorum, sen ne zaman bittin dibimde" dediğimde, hiç açıklama yapma gereği duymadan "sus da uyuyalım" demişti.

Uyuduk...

Tekrar uyandık...saat öğlen 2'ye geliyordu. Kalktım yataktan, bu kez daha yüksek bi tondan "gerizekalı mısın kızım, niye koynuma girdin?" dediğimde "hiç bi şey hatırlamıyorum" diye cevap vermiş ve bu diyaloğun üzerine tam on dakka gülme krizine girmiştik. Lavaboya girdim, pembe saplı diş fırçamla dişlerimi fırçalayıp çıktığımda kapının önünde hiç tanımadığım bir oğlanla burun buruna geldim. Çığlık atacaktım ki "Oya olmalısınız" dedi. Şaşkınlığım iyice büyüyünce "Emel sabah bi tek Oya olur evde demişti, ordan tahmin ettim" diye ekledi.  İyice arapsaçına dolanacakken Emel odadan çıkıp duruma müdehale etti. "Arkadaşların dün için kalacak yerleri yokmuş da Oyacım, ben de bize davet ettim" dedi.

Ah Emel, ahhh! diyorum... ne zaman "artık ne yapsa şaşırmam" desem hep bi  yenisiyle gelir, bi kez daha,  bi kez daha beni benden ederdin!  Düşündüm de...günlük hayatın içinde, ne kadar az şeye şaşırıyorum  artık. Tatlı bir özlemle anlattığıma bakılırsa, o kadar şaşırabildiğim  anları özlüyorum galiba...
Asla yapmam dediğim şeylerin dörtte üçünü yaptım onlarla. Güzel yalı sahilinden otostop çekip, alsancağa indik defalarca mesela. Tek bir kez bile, en küçük olumsuz bi olayla da karşılaşmadık üstelik.  Ne şans değil mi?

Şanslıydık evet.  Olabilirdi de çünkü. Hala çok tehlikeli buluyorum ve bugün olsa, şimdiki aklımla asla yapmam diyorum gene.

Lakin vakit bu vakit değildi ve o vakit her şeye cesaretimiz vardı!

Korkusuzduk demiyorum ama, korka korka da olsa yapacağımız şeyi  yapıyorduk mutlaka.
Şimdi ne kadar korunaklıyım o günlerle kıyaslayınca. Ödüm kopuyor ıssız bi yoldan geçerken arkamda bi ayak sesi duyunca. Birden hızlanıyor adımlarım, bir an evel kendimi kalabalık bi yere atmanın derdine düşüyorum.

Orası İzmir diye mi öyle rahattık biz yoksa öğrenci olduğumuz için mi o kadar korkusuzduk...bilmiyorum. Aklıma "korktuğun başına gelir!" sözü takılıyor tam da burda.
Korkuyorsak da "korkMUYOR" numarası çekiyorduk  galiba.
Hiç de kötü bi şeyle karşılaşmıyorduk.
Ne tesadüf ama!


Yorumlar

  1. iyi ki yazılarınızı paylaşmişsınız.artık her gün bugun neler yazdı ne paylştı bugun hangı guzel yazıyı okuyacagım dıye heycanlanıyorum.göremdgm zamnlarda ise olsun yarın yada öbürgun mutlaka yazar dıye tesellı bulup çıkıyorum.tebrık ederım yın eguzel bı yazı.

    YanıtlaSil
  2. Çook teşekkür ederim, gerçekten böyle hissediyosanız ne mutlu bana:)

    YanıtlaSil
  3. Bunları senin dilinden senin sesinle dinlemek güzelken bir de kaleme dökerek bize aktardıklarını okumak apayrı bir güzel.... Hep örgün okuyup benimde böyle anılarım olsun isterdim ama bur da okuyunca yaşamış gibi hissettim. Kalemine, yüreğine, anılarına sağlık :) Öpüldün...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar içten yazmışsın ki..."hissettim" dediğin duygu(n)u o kadar sahiden hissettirdin ki şimdi bana. Tam yazar ruhuna giriyorum ben de galiba!? :) zira bi "hüzün" var içimde... belki de sadece havadan!? ben de öpüyorum...

      Sil
  4. çocukken tırmandığımız ağaçtan düşmek aklımıza gelmezdi ya o delifişek çağımızda da başımıza kötü birşey geleceği aklımıza gelmemiş demek ki. Dediğin gibi şans ki kötülerle karşılaşmamışız. Ve hep dediğimi bir kez daha hatırladım herkes hiç olmazsa bu güzel anılar için bile olsa okumalı üniversite.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şimdi de benim gözümün önünde senin anlattığın bi hikaye canlandı. BEnce bütün anılar bi kağıda yazılmalı! :)

      Sil
    2. hıım hangi anlattığım anım aklına geldi acaba? E yazalım o zaman tüm anılarımızı

      Sil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu