Puzzle...
Kızılayda, daha bu yakınlarda açılan Mango mağazasının içindeyim.
İçimden şu cümle geçiyor: Anlaşıldı! Siyah beyaz bu yaz ortalığın damına koyacak!
SArılar, yeşiller fuşyalar da var ama; ağırlık siyah ve beyazda. Benim gönlüm de onlarda!
Beşiktaşlı olduğum için değil sırf; yemin ederim!
Kendimi bildim bileli siyah ve beyazın uyumu beni hep cezbetti.
Doğadaki en zıt iki rengin bir araya gelip, öyle bi ahenk yakalamısna hep bi anlam yükledim!
Kocaman bi anlam! Ucu bucağı olmayan...
...
İşte...dün de hep olduğu gibi, gözümde o zıtlığa duyduğum hayran hayran bakışlar...elimde bi tane siyah beyaz çizgili bi pantolan var.
Kabinin önündeyim.
Sıra bekliyorum...
Mango mağazasını da bilenler biliyor zaten.
Mağaza değil, bit pazarı mısın mübarek!
Sanırsınız bedava dağıtıyorlar...kabin sırasında da kasa sırasında da bildiğiniz bir izdiham....
Derken...o kalabalığın içinde yanımda dört beş yaşlarında bi oğlan çocuğu beliriyor.
Öyle afacan, öyle cin bakışları var ki...
bayılıyorum çocuğa.
O curcunanın ortasında birden can simidi gibi görünüyor gözüme.
Bildiğiniz gidip sarılmak istiyorum boynuna...
İki laf etmek...
Nasılsın? hatta ne kadar yakışıklısın! demek. :)
Yaklaşıyorum yanına...
"Meraba! ben Oya! senin adın ne?" diyorum...
O yaştaki tüm oğlan çocuklarında ki o muzur bakışıyla gülüp, kafasını yana çeviriyor hemen.
Utangaç pozlarında :)
"Yemezler! " diyorum gülümseyerek:)
"Dön bakiym bana!"
Elimi çenesine götürüyorum...tutup yüzüme çevireceğim yüzünü.
Yani plan o. Ne var ki hiç de öyle benim hayal ettiğim gibi gelişmiyor olaylar.
Tam o sırada ne oluyorsa oluyor...çocuk "dokunma bana" deyip küfürü basıyor.
Hemen arkasından da, kabinden çıkan anne çocuğun suratına tokatı indiriyor!
Bildiğiniz şoktayım! Resmen afallıyorum...
Ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum.
Önce çocuktan özür dilemek istiyorum.
Ama beni anlayacak durumda değil:(
Kadına dönüp " Sen ne yaptığını sanıyorsun çocuk o daha!" demek istiyorum.
Böyle bi cümlenin üstüne benim de bi tokat yeme ihtimalim var!!!
O derece!
Susup, arkamı dönüp hiç bişey olmamış gibi ordan uzaklaşsam, içime çok koyacak...onu da biliyorum.
Saniyenin bile belki binde birinde, beynimin içinde bunlar akarken...kadına dönüp diyorum ki: "Ben hiç rahatsız olmadım ki? hatta ben özür dilemek istiyorum ondan! çocuk o daha...ben öyle yaklaşınca belki de ona bi şey yapacağımı sandı, bunun için çocuğa öyle vurulur mu?"
"Vurulur! hep yapıyor bunu, bin kere söyledim olur olmaz küfretme diye, nerden öğreniyorsa artık!" diyip...çocuğu da elinden tuttuğu gibi, resmen sürükleye sürükleye yanımdan geçip gidiyor...
Olayın kendisi mi çok vahimdi...benim mi çok hassas bi anıma denk geldi? Bilmiyorum...
O kalabalıkta utanmasam ağlayacaktım...hoş! ağlamaktan beter oldum da...neyse...
Elimdeki siyah beyaz pantolondan da gönlüm geçti zaten.
Fırlattım rast gele gördüğüm ilk tezgahın üstüne...
Oğlunun bana ettiği (bana hiç de küfür gibi gelmeyen) küfürün bin kat daha ağırını içimden kadına savurup yürüyorum...
Diyorum ki içimden : Kimden öğrenecek yahu?
Kimden?
Muhtemelen evde kocan, ya da ne bileyim eşin dostun birileri söylüyor...o da ezber ediyor işte!
Belki kreşte arkadaşlarından öğreniyor...hatta belki direk senden kaptı!
Dahası benden bile duymuş olabilirdi...daha beş dakika önce, siyahla beyazın yoğunluğuna dem vurmak için güya...içimden gülerek o cümleyi sarfetmiştim.
Biraz yüksek tonda söyleseydim, belki de eteğini çekiştire çekiştire "Anne! duydun mu bak, abla ne diyor? Siyahla beyaz ortalığın damına koymuş!" diyecekti...
Tamam...ben terbiyesizim.
O da çocuk!
Peki o anne...?
O'na ne demeli...?
Keşke...
Keşke "kadına şiddete hayır!" demekle bitse!
Bu puzzel'in tek eksik parçası bu olsa...
yerine koysak...
şeklini bulsa...
ama değil.
değil işte!
dipnot: bu yazı burda bitmedi! devamı gelecek...
İçimden şu cümle geçiyor: Anlaşıldı! Siyah beyaz bu yaz ortalığın damına koyacak!
SArılar, yeşiller fuşyalar da var ama; ağırlık siyah ve beyazda. Benim gönlüm de onlarda!
Beşiktaşlı olduğum için değil sırf; yemin ederim!
Kendimi bildim bileli siyah ve beyazın uyumu beni hep cezbetti.
Doğadaki en zıt iki rengin bir araya gelip, öyle bi ahenk yakalamısna hep bi anlam yükledim!
Kocaman bi anlam! Ucu bucağı olmayan...
...
İşte...dün de hep olduğu gibi, gözümde o zıtlığa duyduğum hayran hayran bakışlar...elimde bi tane siyah beyaz çizgili bi pantolan var.
Kabinin önündeyim.
Sıra bekliyorum...
Mango mağazasını da bilenler biliyor zaten.
Mağaza değil, bit pazarı mısın mübarek!
Sanırsınız bedava dağıtıyorlar...kabin sırasında da kasa sırasında da bildiğiniz bir izdiham....
Derken...o kalabalığın içinde yanımda dört beş yaşlarında bi oğlan çocuğu beliriyor.
Öyle afacan, öyle cin bakışları var ki...
bayılıyorum çocuğa.
O curcunanın ortasında birden can simidi gibi görünüyor gözüme.
Bildiğiniz gidip sarılmak istiyorum boynuna...
İki laf etmek...
Nasılsın? hatta ne kadar yakışıklısın! demek. :)
Yaklaşıyorum yanına...
"Meraba! ben Oya! senin adın ne?" diyorum...
O yaştaki tüm oğlan çocuklarında ki o muzur bakışıyla gülüp, kafasını yana çeviriyor hemen.
Utangaç pozlarında :)
"Yemezler! " diyorum gülümseyerek:)
"Dön bakiym bana!"
Elimi çenesine götürüyorum...tutup yüzüme çevireceğim yüzünü.
Yani plan o. Ne var ki hiç de öyle benim hayal ettiğim gibi gelişmiyor olaylar.
Tam o sırada ne oluyorsa oluyor...çocuk "dokunma bana" deyip küfürü basıyor.
Hemen arkasından da, kabinden çıkan anne çocuğun suratına tokatı indiriyor!
Bildiğiniz şoktayım! Resmen afallıyorum...
Ne söyleyeceğimi, ne yapacağımı bilemiyorum.
Önce çocuktan özür dilemek istiyorum.
Ama beni anlayacak durumda değil:(
Kadına dönüp " Sen ne yaptığını sanıyorsun çocuk o daha!" demek istiyorum.
Böyle bi cümlenin üstüne benim de bi tokat yeme ihtimalim var!!!
O derece!
Susup, arkamı dönüp hiç bişey olmamış gibi ordan uzaklaşsam, içime çok koyacak...onu da biliyorum.
Saniyenin bile belki binde birinde, beynimin içinde bunlar akarken...kadına dönüp diyorum ki: "Ben hiç rahatsız olmadım ki? hatta ben özür dilemek istiyorum ondan! çocuk o daha...ben öyle yaklaşınca belki de ona bi şey yapacağımı sandı, bunun için çocuğa öyle vurulur mu?"
"Vurulur! hep yapıyor bunu, bin kere söyledim olur olmaz küfretme diye, nerden öğreniyorsa artık!" diyip...çocuğu da elinden tuttuğu gibi, resmen sürükleye sürükleye yanımdan geçip gidiyor...
Olayın kendisi mi çok vahimdi...benim mi çok hassas bi anıma denk geldi? Bilmiyorum...
O kalabalıkta utanmasam ağlayacaktım...hoş! ağlamaktan beter oldum da...neyse...
Elimdeki siyah beyaz pantolondan da gönlüm geçti zaten.
Fırlattım rast gele gördüğüm ilk tezgahın üstüne...
Oğlunun bana ettiği (bana hiç de küfür gibi gelmeyen) küfürün bin kat daha ağırını içimden kadına savurup yürüyorum...
Diyorum ki içimden : Kimden öğrenecek yahu?
Kimden?
Muhtemelen evde kocan, ya da ne bileyim eşin dostun birileri söylüyor...o da ezber ediyor işte!
Belki kreşte arkadaşlarından öğreniyor...hatta belki direk senden kaptı!
Dahası benden bile duymuş olabilirdi...daha beş dakika önce, siyahla beyazın yoğunluğuna dem vurmak için güya...içimden gülerek o cümleyi sarfetmiştim.
Biraz yüksek tonda söyleseydim, belki de eteğini çekiştire çekiştire "Anne! duydun mu bak, abla ne diyor? Siyahla beyaz ortalığın damına koymuş!" diyecekti...
Tamam...ben terbiyesizim.
O da çocuk!
Peki o anne...?
O'na ne demeli...?
Keşke...
Keşke "kadına şiddete hayır!" demekle bitse!
Bu puzzel'in tek eksik parçası bu olsa...
yerine koysak...
şeklini bulsa...
ama değil.
değil işte!
dipnot: bu yazı burda bitmedi! devamı gelecek...
Bu konuda çok hassasım, içim cız ediyor böyle şeyler duyunca, o kadar çok eksiğimiz var ki, toplum kültürü, kutsal aile bağları vs vs hepsine çok kızıyorum inan, bi çocuğun gözünde dünyayı görünce, dünyanın ne kadar değersiz olduğunu anladım o gözlerin yanında...
YanıtlaSilVe onun gözündeki gülücük değilse neye yarar ki tüm öğretiler, yalanlar hatta gerçekler???
Haketmeyene demeyeceğim ama hazmedemeyene vermesin Allah anneliği, vermesin ki, nefret ettiğimiz o erkekler, lanet okuduğumuz o kadınlar türemesin toplum denen maskeli baloda...
dipnot; bu yorumda burda bitmez, öyle dokundunki, bam teli burası, saygıyla takipteyim...
Bu yüzden aslında en çok, kadın ve erkekten ziyade "insanı" anlamamız onu yorumlamamız gerekiyor daha çok. Resmen iki ucu poklu değnek. Neresinden tutmaya kalksak elimiz kirleniyor...Annelik kutsal diyoruz ya...neden kutsal? dokuz ay gebeliğe katlandığı için mi? (neyse...yazının devamını buraya dökmeyim şimdi. devamı gelecek...)
YanıtlaSil