Saffet Emre Tonguç ile boğaz turu...Soru şu: İstanbul bir "sır" olsaydı?

"Yarim İstanbul! gel öpeyim...gerdanından."

İstanbul bu kadar can çekişmemişti daha,
kan kaybetmemişti.
İstanbul bu kadar uykusuz, yorgun, kırgın değildi.
İstanbul böylesine direnmemişti belki de hiç.
İstanbul'u son gördüğümde "DURAN ADAMLAR"a gebeymiş meğer...
Hiç çaktırmadın ya, alacağın olsun İSTANBUL!
Ben olsam sırrımı verirdim sana! :)

Karnını nasıl da içine çekmiş.

Tarih 25 Mayıs 2013'tü ve koordinatlarımız Kabataş iskelesini gösteriyordu.
Üstelik günlerden pazardı ve "pazarları hiç sevmem!" edebiyatına bi kez daha nanik yapmış olmanın paha biçilemez hazzını sürüyorduk...

On yıldır Hürriyet gazetesinde seyahat yazıları yazan, Dokuz tane kitabı ve pek çok ödülü olan ve de kaçınılmaz olarak Türkiye'ye gelen tüm yabancı starları gezdiren bir seyahat uzmanı ile hem şahsi olarak tanışmayı çok istediğimizden; hem de şehirlerin şehrine "sana bir boğazdan baktım canım İstanbul..." diyebilmek için beş kafadar düştük yollara...

İyiki düşmüşüz.

Bizden yükselen ses,  her iki dakikada bir "yok böyle bi güzellik...! diye çıktı ve elimizdeki şarap kadehlerini Nazım'ın "denizi ilk defa uçakla geçer gibi" dizelerinin şerefine kaldırdık. Vapurla beyaz köpüklerin üzerinden kayarken, üstadın kulaklarını İstanbul semalarına bakarak çınlattık...Bizi duymuş olduğuna yemin edebilirim! :)

Bi yerde şöyle bi cümle okumuştum. "Bi şeyi yaparken o sırada dünyanın geri kalanını unutuyorsanız, işte o şahane bi şeydir!"
Tam üç saat boyunca, telefonuma hiç bakmadım. Facebookta durum güncellemesi yapmadım. :)
Ne o günün akşamında ne de ertesi gün yapılacaklar listesine bi an için bile olsa kaymadım.
Gözümü, gönlümü, aklımı yani senin anlayacağın nem varsa hepsini İstanbul'a ve Saffet Emre Tonguç'a emanet ettiğim olağanüstü güzellikte bir üç saat yaşadım.

Bir adam, hem bu kadar güler yüzlü olup hem inanılmaz cool görünebilir mi?
İtirafımdır! O'na sorularımı sorarken, içimden geçen en baskın sorulardan biri buydu.
Bunu kendisine sormadım tabi. :)
Bazı soruların cevabından çok, sorunun kendisi mühimdir. Onun soru hali güzeldir. İstedimki bu sorunun cevabını "okuyan" versin. 
Ve....başladım sormaya.
Dedim ki:

İstanbul bir kadın olsaydı ve siz ona bir elbise biçseydiniz...
a) Ne renk olurdu?
b) Kumaşının cinsi ne olurdu?
c) Dekoltesini nerden verirdiniz?

- Rengi yeşil olsun isterdim. Boğaza yeşil çok yakışıyor ve boğazın da çok daha yeşil olmasını isterdim.
- Kumaşı ipek olurdu. Şehrin üzerinde kaysın diye...
- Dekoltesini hiç şüphesiz boğazdan verirdim.

Peki Karakterinin en belirgin özelliği hangisi olurdu?
a) Cool.
b) Hercai.
c) Sadık.
d)Tuttuğunu koparan.
e) Hepsi.

- Hepsi. Bazen sadık, bazen baştan çıkaran bazen hercai ve de çok asil olduğunu eklemek isterim.

İstanbul'u hiç merak etmeyen birinde o merak duygusunu uyandırmak için tek bir cümle söyleseniz ne söylerdiniz?

- Dünyanın en güzel şehri! derdim.

Çok uzun süre İstanbul'a hasret kalsanız ve İstanbul'a bi mektup yazsanız...
Mektuba hangi sözle başlardınız ve nasıl bitirirdiniz?

-Yarim İstanbul! diye başlardım ve Ahmet Arif'in Hasretinden prangalar eskittim...dizeleriyle  bitirirdim.

Ve son olarak, İstanbul bir "SIR" olsaydı, onu kime teslim etMezdiniz?

-Bu sırra ihanet edeceğini düşündüğüm kimse(ler)e teslim etmezdim.

Esma Sultan yalısı.

 Bu arada demedi demeyin. Tüm bu güzelliğin, yaşadığınız görsel zenginliğin yanı sıra şahane şeyler  öğreniyorsunuz.
Misal, adını hep duyarız hani Feriye Sarayları diye. Feriye "dal" demekmiş.  Belki benim cahilliğim, bilen biliyordur mutlaka ama bilmeyenler için, asıl saray Çırağan sarayı fakat ailenin diğer mensupları, kuzenler ve diğer aile yakınları bu ek saraylarda yaşıyormuş.
Cumhuriyet'in ilanıyla ise bu saraylar okul haline getirilmiş ve mesela Galatasaray Üniversitesi bunlardan sadece bir tanesi. Ayrıca feriye saraylarını restore eden Sabancı ailesi ve şimdi sıkı durun, Sabancı'ların boğazda tam 27 tane yalıları mevcut! (muş)

Bir  Beşiktaşlı olarak Beşiktaş'ın adının nereden geldiğini ise can kulağıyla dinledim  ve son günlerde bunun haklı gururunu ziyadesiyle yaşıyorum. Anladınız siz beni! :)

Bazı kaynaklarda  Barbaros Hayrettin Paşa'nın  tekneleri beş tane taşla bağlı olduğu için Beşiktaş denildiği, bazı kaynaklarda ise Hz. İsa'nın  doğduğu beşiğin taşlarından biri buraya getirildiği için bu adı aldığı yönündeymiş.

Dinlediğim en eğlenceli tarihi dedikodulardan biri ise şuydu.
Hatice Sultan 5. Murat'ın kızı. Malesef amcasıyla babası arasındaki iktidar kavgasının kurbanı oluyor, otuzlu yaşlarına geliyor fakat amcası Hatice Sultan'ı bi türlü evlendirmiyor. (Zaten o sıra babasını da Çırağan'a hapsetmiş bulunuyor. ) Hatice Sultan en sonunda 2. Abdulhamit'e bir mektup yazıyor ve " Sultanım! Nasıl olursa olsun razıyım artık; lütfen beni evlendirin!" diyor. 2. Abdulhamit de Hatice Sultan'ı  çirkin bir adamla evlendiriyor; fakat Hatice Sultan amcasının bu hareketinin altında kalmıyor. Yan yalıda Plevne gazisinin oğlu Kemalettin Paşa ile evli olan kuzeni yani 2. Abdulhamit'in kızı oturuyor. Hatice Sultan kuzeninin kocasıyla birlikte olarak amcası 2. Abdulhamit'ten intikamını bu şekilde alıyor. :)


    Bu fotoğraf da Galatasaraylılara hediyem olsun... :)

 
   Yanlış hatırlamıyorsam "Herşeyin tek sahibi Allah!" yazıyor burda.

  O görkemli heybetli yalılardan sonra, Minik serçe Sezen Aksu'muzun ismiyle müsemma 
küçük yalısı...

 
    Kız kulesi...yanına hiç bir tamlamaya ihtiyaç duymuyorsun ya...güzelliğin en çok burdan geliyor
    bence.


   Yeşilin kırmızıyla aşkla buluştuğu yer olsa gerek burası da!




Rumeli Hisarı...Sezen'in şarkıları hala çalıyor mu surlarının arasında? hadi bize azıcık mırıldansana...


Gök mavisinin denize düşmesi...bence yeryüzünün en güzel birleşmesi! Şu güzelliğe bakınca bi kez daha kendimi doğruladım. Yediğin içtiğin, helal olsun İstanbul!

Sanki mühim bir şahsiyetin eviydi. Kendimi çok zorladım, bi türlü hatırlayamadım. Affınıza ve fotoğraftaki yeşilliğin arkasına sığındım...




İnsan şu fotoğrafa bakınca yediğin içtiğin helal olsun be İstanbul! diyesi geliyor di mi?


   Anadolu hisarı...Rumeli hisarının gölgesinde biraz. Hatta sanırım birazdan biraz fazla :)





Bi gün yolunuz Sabancı Öğretmenevine düşerse şayet, manzaranız bu! :)


Saçlarımı dağıtmışım, rüzgarlara bırakmışım:) İstanbul'a yakışmışım :) Bizi sevmeyen ne olsun   İstanbul ? :)

   İstanbul hep yeşil olsun diye...!

Yorumlar

  1. Şiir tadında bir boğaz turu yazısı olmuş. Söylenecek çok şey yok aslında, tek kelimeyle; HARİKA! Bir de şu güzel memleketimizin, İstanbul'umuzun kıymetini bilsek... Yok etmesek şu güzellikleri..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her sokağına, her köşesine aşık olduğum şehir İstanbul! ama malesef dediğiniz gibi, millet olarak KIYMET bilme-mek en büyük kusurlarımızdan biri.

      Sil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu