Bahse var mısın?

-Verdim işte bir karar, dönemiyorum.
-Neden?
-Bi dala basıp, bin dalı incitmekten korkuyorum.
-Oysa ki verdiğin her karardan dönebilirsin. Bedelini ödemeyi göze aldığın sürece tabi! ama sen o bedeli ödemeye hazır değilsin anlaşılan.
-Hazır olmak değil de... gücüm yok Eren. O kadar güçlü değlim.
-Sen mi güçlü değilsin???

Değildim! Ya da belki hazır değildim. Bilmiyorum...
Çok şey söyledi o gün bana  Eren.
"Çok klasiktir hani, açılmamış kanatların gücü kestirilemez! derler...bilirsin" diye de ekledi.
o gün tam manasıyla idrak edememiştim; Yüksel caddesinin o köşesinde bana anlatmak istediklerini.

Aradan ne uzun ne de kısa denebilecek bi  zaman geçmiş; O memleketin taa bi ucuna gitmişti.
Aradım.
"Ben o karardan kesin kes dönmek istiyorum;  ama gücüm hala yetmiyor, tükenmek üzereyim Eren! boğuluyorum resmen, nefes alamıyorum. Bu araba artık gitmiyor, istop edecek!" dedim.

"Bi şey söyle! tek bi şey ama öyle bi şey olsun ki; beni elimden tutup ayağa kaldırsın, güç versin...rüzgarım olsun, arkama alayım onu, beni estirsin...!"

"Benden sihirli formül gibi bişey duymak istiyorsun  Oya ama; üzgünüm...öyle  bişey yok!
Öyle bişey yok yok olmasına da; şöyle bi şey var mesela, işini görür mü bilmem; gene de  aklının bi köşesinde bulunsun"  dedi ve devam etti.

"Evlerde bin yıldır yerinde duran beyaz eşyalar vardır hani. Buz dolabı mesela, bin yıldır çakılı duruyordur orda. Bi gün yerini oynatmak istersin biraz, ileri ya da geri çekmek istersin; yanına bişey sıkıştırmak için belki..."

-Evet?

"Tek başına itekler durursun onu, çabalarsın...kan ter için de kalırsın da o meret bi türlü kıpırdamaz yerinden,
sonra durursun bi an...geri çekilirsin az biraz...dinlenir, soluklanırsın.
Tekrar gücünü toplayıp iteklediğinde, ne hikmetse bi kıpırdanma olur o eşyalarda. Denedim! ordan biliyorum" dedi.

Bi sessizlik oldu Ankara-Ağrı karayolunda...
"Anladım galiba seni!" dedim.
"Bana şans dile olur mu?" deyip, kapattım telefonu.

Bu kez deneme sırası bendeydi!
Madem ki daha önce test edilmiş onaylanmış bir bilgiydi.
Demek ki denemeye değerdi...!

Dinlenip dinlenip tekrar itekledim o buzdolabını.
Kan ter içinde kaldım her defasında.
Nefesim kesiliyor, ellerim titriyordu...
Yok artık lanet olsun! bunun burdan kımıldayacağı yok diyordum.

Ama; kımıldadı!

Bi gün, az biraz da olsa yerinden oynadı.
Sonra tekrar,
tekrar,
ve tekrar denedim.

Ne mi öğrendim?
Bi şeyi başarmanın tek yolu, asla vazgeç-me-mekten geçiyormuş.
Bi yola çıkmayı,
bi eşikten geçmeyi,
bi dağı aşmayı...gerçekten istiyorsan, onu yapmanın bi yolunu mutlaka buluyor(muş)sun!
Ben o buzdolabını yerinden oynattıysam ,
gerçekten isteyen herkes ama herkes...
bi dağı yıkabilir,
bir çatıyı çatabilir,
kendine sıfırdan koca bir dünya yaratabilir!

Yoksa inanmadın mı?
Bahse var mısın peki?

Yorumlar

  1. En son izlediğim Brief Encounter (1945) filmini önermem gereken bir yazı olmuş. bir kadının ağzından anlatılan belki izlediğim ilk film, belkide tek filmdi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu