Keşfet...geç
Ben şoför mahallinin hemen yanında oturuyorum. O arkada.
Üç kişiyiz arabada.
Herkes kendi halinde, miskin miskin yola bakınmakta…
Derken, arkadakinin sesi yükseliyor birden.
“Oya! Şimdi bu şairler, yazarlar sadece keşfetmeyi
seviyorlar öyle mi?” diyor.
Ne demek o? diyorum.
Soruma soruyla cevap veriyor.
“ne demek, ne demek?”
Şaşkın şaşkın dönüyorum arkama…tam ben cevap verecekken,
şoförün sesi yükseliyor bu kez.
“Yani Oya hanım diyor ki, hayırdır! bi yanlışımızı mı
gördün?”
Ağzına sağlık diyorum gülümseyerek…evet aynen bunu
söylüyorum.
Bir eleştiri mi bu, yoksa yalnızca durum tespiti mi? Durup dururken
böyle, nerden icap etti?
“öyle işte” diyor. “Keşfet bırak, keftet bırak, bence sizin
olayınız bu!”
Birincisi, yazmaya gönül vermiş bi insan evladıyım diye,
beni o kategoriye koymuş olması itiraf etmeliyim ki alttan alta çok hoşuma
gitti. Ne var ki cümlenin içeriği pek cezbedici değildi.
Eşşek değilim tabi.
Aldım mesajı.
Diyor ki: Siz hiç bişeyde uzun süre ikamet edemezsiniz. Bu
bir şehir de olur belki, bir insan da, bir eşya da olur, herhangi bir mekan da…işiniz
keşfedene kadar.
Ama insan düşünüyor tabi…o an gülüp geçiyorsun da; aslında bi
şeylerin kalıyor orda.
Soruyorsun kendine, istesen de istemesen de…sahiden de öyle
mi? Diye.
16 yaşıma gidiyorum birden. Nazım’ın Piraye’ye yazdığı mektupları okuduğum o pencere önüne.
Annemin çiçekleri dizilmiş sıra sıra önümde…elimde kitap, bi
akşam üstü…güneş ha battı batacak. Ağlıyorum…
O şiirleri yazan adam, o Piraye’nin aşkından deliye dönmüş
adam…topu topu bikaç dakika içinde, bir görüş gününde…nasıl bi anda Münevver’e
aşık olabiliyor diye…
Karşımda olsa hesap soracağım. Bana yazılmış kadar
içselleştirdiğim satırların suyunu sıkacağım…hepsini suratına indirip, kapıyı
çarpıp çıkacağım.
Çok sonra sesi duyulacak arkamdan.
Tek bi kelime: Pişmanım…!
Oysa biz hep sonsuz aşka inanmak istemiştik…de mi?
Bi türlü götümüz yemedi.
Bazen biz keşfedip geçtik.
Bazen bizi keşfeden geçti.
Sıradaki?
Pişman(mış)…hadi ordan! Gözünü seveyim, pişmanlığını da al, yıkıl karşımdan! J diyecektim ki tam, o sayılı dakikalarda, içimde
yaşadığım üç kişilik dramın tam ortasında, küt diye duruyor araç.
“Geldik” diyor şoför.
“Soldaki bina, 17 numara”
Peki deyip, iniyorum arabadan.
Elimde bir icra dosyası,
Aklımda Piraye var.
Ve nasıl kırgınım Nazım’a…
dışardaki sonbahar şahidimdir…!
......
YanıtlaSil--Daha önce hiç tuzun tadına bakmamış birine tuzun tadını anlatmak gibi bu.
--Ben baktım tadına.
--Benim baktığım gibi bakmadınız.
...
(Alıntı: 'Master of Sex' S1E1)
Senin baktığın gibi baksaydım, tadı çıkmazdı derdim. Ben olsaydım :)
YanıtlaSil