Kinyas ve Kayra

Eminim ki her yazar yazdığı kitapta en kötüsünden dört satırın altı çizilsin, akılda kalsın, hafızalardan hiç silinmesin istedi. İstiyor...Yirmi dört yaşında böyle bi roman yazarken, aklına gelmiş midir Hakan Günday'ın, kızın teki bir pazar öğleden sonra, evinin terasında bi fincan kahve ve sonbaharın tüm renkleriyle, kitabını çize çize hallaç pamuğuna çevirsin!? Sevinmek ne kelime? belki de içerlerdi..."çok geç kalmışsın be güzelim, çok geç..."  diye de iç geçirirdi. Yüz bin kere özür diliyorum...Bu benim ayıbımsa, o'nun da ustalığı olmalı. Er ya da geç okumayı seven herkesin eli, aklı, kalbi...mutlaka Kinyas ve Kayra'yla buluşmalı!
Şiir mi okuyorum roman mı? belli değil. Bu nasıl güzel bir anlatımdır! Onlar boşlukta öylece duran kelimeler mi, yoksa içimde çalan bir ezgi mi? Resmen müziği var bu kitabın. Bazen gümbür gümbür davul çalıyor, bazen ağlayan bi gitar. Bazen bi yan flüt ağzımın kenarında...ıslanmış dudaklarım. Meğer ne kadar aç-mışım. Sorun bende değilmiş yani. Son günlerde üç kitaba başlayıp yarım yamalak bırakmışım...kendime kızmışım da sanki biraz haksızlık mı etmişim ne? Tutmayı bilen el, sizi sürüklüyor peşinden. isteseniz de istemeseniz de, belalı bir sevgili gibi  düşmüyor yakanızdan. Öyle çekiyor kendisine...Her cümleden sonra durup düşünmek istiyorsun...izini sürmek, yeniden başa dönmek istiyorsun. Bi yudum alıyorsun kahvenden, aşağı bakıyorsun. Bir çift oturmuş yol kenarında, hayata bakıyor...saat: 16:54. Güneş hala gitmedi. Sonbahar, son güzelliklerini yapıyor...Kızın biri damda Kinyas ve Kayra okuyor...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu