Ne ihtilali? Laf çıkarmayın!


Geçen yıl bir arkadaşım annesiyle arasında geçen traji komik bir hikayeyi şöyle anlatmıştı. Arkadaşlarıyla birlikte ihtilal günlerinin tartışıldığı bi ortama annesi geliyor. Mutfağa girip bişeylerle meşgul oluyor, derken içerden gelen sesleri duyup salona gelerek kızına şöyle bir cümle kuruyor: Ne ihtilali ne yasağı ne ızdırabı. Laf çıkarmayın!!! oturun oturduğunuz yerde.
Huyumuz kurusun...her durumda güleriz ağlanacak halimize.
Biz de gülmekten kırılmıştık resmen. Ne ihtilali, laf çıkarmayın! :)

Benim yaşımdakiler ve bizden sonra gelenler Seksen ihtilalini ve o dönemde yaşanan acıları büyüklerimizden dinledik hep. Konuşmanın, yazmanın, çizmenin ve neredeyse yaşamın kendisinin  "yasak" olduğu, ızdıraba dönüştüğü, illallah dedirttiği günleri...
İşkencede tırnakları çekilen liderleri, cinsel organlarına elektrik verilenleri, copun vücuduna girmesine mağruz kalanları...daha da saymayım isterseniz.
En cahil, en dünyadan bi haber, en güdük kafalılarımız bile hiç okuyup merak etmediyse bile, sağdan soldan, ya da kendi masasında hiç konuşulmadıysa bile yan masadan duymuştur mutlaka.
Bişeyler çalınmıştır illa ki kulağına.

Biz sindirilmiş anne babaların çocukları olarak büyüdük. İşkencenin alasını görmüş, kendi yaşamadıysa kuzenininkine, oğlu yaşamadıysa arkadaşının oğluna yapılanlara tanık olmuş anne babaların.
Onca acıdan sonra...sindirilmiş kelimesini de bir "aşağılama" kelimesi olarak kullanamıyorum elbette.
Hepimizin bir dayanma sınırı var. Hepimiz bi yerlerde, bi şekilde, bi ölçek de olsa sindirildik.

Okulda hocamız sindirdi bazen. Evde abimiz, iş yerinde amirimiz oldu bazen bunu yapan. Bazen de en yakın arkadaşımız belki.
Kimisini kocası sindirdi, kimisini karısı.
En cesur, en kendinden emin olanımızın bile bi şekilde bi yerlerde kimse görmediyse kimseye göstermediyse bile, kendi içinde pıstığı anlar olduğuna eminim.

Hepimizin "biri ışıkları yaksın artık" diye umduğumuz, karanlıktan korktuğumuz anlarımız var.

Derken...

Biri geldi, bi ampül yaktı  tepemize.
Ak'ım dedi. "Aydınlığım, sizi de aydınlatacağım"

Ne var ki, o günleri bilmeyen biz, hiç görmediğimiz kadar zifiri karanlığı o ampülün yandığı bu dönemde gördük.
Gözümüzün önünü kararttılar.
Bazılarımız "kör" edildik.
Kafasına gaz fişeği yiyen Lobna "35 yaşımdan,5 yaşıma döndüm" dedi. Ne anladık bu cümleden, ne hissettik?
Birinin babası gazdan kaçayım derken, kalbi sıkıştı, kalp krizi geçirerek öldü(rüldü).
Birinin çocuğu uyu(tuldu), hala uyanmasını bekliyor ailesi başında.
Biri evladını kaybetti.

Bu gün , bir baba için, bi sabah uyandığında oğlunun yolsuzluk suçuyla gözaltına alınmasını öğrenmesinden daha acı ne olabilir ki? diyenler, o gün "Bir baba için, bi sabah uyandığında oğlunun öldüğünü öğrenmesinden daha acı ne olabilir ki?" demedi.

Şanlı polisimiz tarih yazıyordu...!!!

Haklarını teslim etmek lazım.
Hakkaten tarih yazdılar.
Alnımızın ortasına koca bir kara leke işlediler.
İnce ince, ilmik ilmik işlediler.

Bi tek şunu akıl edemediler, birileri sizi "maşa" olarak kullandığında, her kalenin üzerine "piyon"gibi en önce sizi saldığında, unutmayın ki kendi götleri sıkıştığında da, en önce "sizi" harcarlar.
Bu hep böyle olmuştur.
Hep de böyle olacak.


Efendim?
Duyamadım.
Yok canım, daha neler...
Laf çıkartmayın!





Fotoğrafçının sitesi için :http://www.frauking.de/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu