Bıyıklı göbekli Mustafa Efendi'nin aşık olmaya hakkı yok mu?

KEMERLERİNİZİ BAĞLAYIN

İyi bir film izleyicisi olduğu için önce ona sordum. Kesin izlemiştir mantığıyla.
-Selim Ferzan Özpetek'in son filmini izledin mi?
-Hayır izlemedim. İzlemeyi de düşünmüyorum.
-O ne keskin bir cevap oldu öyle be! o niye?
-Bütün yönetmenlerin şu klasik esas oğlan fotoğrafından çok sıkıldım. Sanki göbekli Mustafa efendi'nin aşık olmaya hakkı yok(muş) gibi. En büyük aşklar ille de Büst gibi oğlanlarla manken gibi kızların arasında yaşanabilir(miş) gibi. Bi tanesi de altarnetif bi karakter yaratsın sahiden. Dişimi kıracam.
Tam burda bi açıklama düşmek istiyorum. Selim yakışıklı bi velettir. En azından ben öyle buluyorum :) Bu bir kişisel kompleks eleştirisi değil yani. Yaptığı tespite bayıldım ben. Üstelik geçen hafta bir Ferzan Özpetek röportajı okumuştum ve aynen şöyle söylüyordu. " Anti kahraman yaratmak istedim!"
Peki bir esas oğlan mühendis değil de musluk tamircisi olursa ya da biraz kıroysa  bu anti kahraman yaratmaya yeter mi ?
Anti kahraman her şeyiyle "ayrık otu" olmaz mı? Her şeyiyle farklılığı çağrıştırmaz mı? Kaldı ki ben artık günlük hayatın da anti kahramanlarla doğlu olduğunu düşünüyorum. Sadece böyle bakacaksak tabi. Öyle bi dönem öyle hayatlar yaşıyoruz ki. Neredeyse herkesin karakterinde marazi bi taraf, karanlık bi çukur var. En kendinden emin, özgüven abidesi gibi duran insanların inanılmaz zayıf tarafları, zaafları var. Dünyanın en entellektüel adamı sandığın adamın içinde yatan, uygun bir çatlak bulunca küt diye ortaya çıkan bi kıro; en şehirli en modern görünen kadınların içinde gönüllü bir köle var. En durgun suda yüzüyor gibi görünen insanların, içinde ne depremler yaşadığına ve bunu nasıl ustalıkla sakladığına çok sık şahit olmuyor muyuz? Diyeceğim o ki bence sokak anti kahraman dolu. Dediğim gibi sadece bu çerçeveden bakacaksak. Bunlara gözümüz gönlümüz çok alıştı sahiden de. Romanlarda böyle değil mesela. Erkeğin de kadının da kusurlarının altı çok net çizilir. Daha bugün okuduğum kitapta adam deli gibi aşık olduğu kadını anlatırken burun deliklerinin bi zencininki kadar büyük olduğunun altını çiziyordu ve pejmurde gibi giyindiğinden dertlenip duruyordu. Çünkü özünde budur. Nasıl ki hayat boyu dünyanın en düzgün adamını arayıp, gitip dünyanın en sahtekar adamına aşık olmaya engel olamıyorsak, fiziksel olarak da kafamızda hep idealize ettiğimiz kadın ve erkek profilinin çok uzağında insanlara da aşık olmuyor muyuz hiç?  Balık etli Zerrin'le göbekli Mustafa arasında çok tutkulu bir aşk yaşanamaz mı sahiden? Sokakta ya da film izlerken tamam. Karşılıklı şakalaşırken de tamam. Erkekler kadınların fiziksel özellikleriyle bazen ciddi ciddi bazen şakayla kafa bulabiliyor. Hafif kilolu diye sevgilisininin yanağından "tombişim benim" diye makas alan erkek illa ki var. Ama ben sevişirken ya da yatakta hiç bi erkeğin ya da kadının partnerinin yan yatınca sarkan göbeğini sorun ettiğini sanmıyorum. :) Mutlaka istisnalar vardır ama; aşkın gözü gerçekten kör. Buna kalıbımı basarım! Yani aslında kör dediğim görmemek değil gördüğünü olumlamak.  Gerçek aşık kusur görmez çünkü,  kusur kapatır. Tüm engebeleri dümdüz eder. Hal böyleyken hakkaten de  niye (belki kassak bir kaç aksi örnek buluruz ama) bütün filmlerde kahramanlar bu kadar yakışıklı ve güzeller? Halbuki sanatın en temel görevlerinden biri olanı olduğu gibi vermek değil mi? İdeal olanı değil de gerçeğe en yakın duranı? Tamam adı üstünde sanat bu. İlla ki kıyısından köşesinden süsleyeceksin ama; gerçekliğinden de bu kadar koparma yani.
Selim haklı! :)

Yorumlar

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu