Davete icabet gerek!

Çok yaptığım bi şey değil; hatta neredeyse hiç yapmadığım bi şey. Mekan yazmıyorum ben. İki sebepten biri gerekiyor bunu yapmam için. Ya çok sevmiş olmam ya da neredeyse nefret edecek kadar rahatsız olmam lazım. NaftalinK şu gördüğünüz fotoğraftan hemen anlayacağınız üzere ilk sebeble teşrif etmiş bulunuyor sayfama. Çoook sevdim...

Fotoğrafta gördüğünüz şahane kadın da işletmecisi  Zeynep Yılmaz.

Tamam kabul ediyorum. Ben bazı şeyleri abartırım. Sevdiysem yere göğe koyamam; sevmediysem zaten geçmiş ola... Diyeceğim şu ki az sonra yazacaklarımda duygusal bir taşkınlık aramayın sakın. :) NaftalinK'yı abartmıyorum...

NaftalinK kendisi abartmış!

Benim bi günahım yok. Ne varsa onların boynuna...

Olay geçtiğimiz Cumartesi günü Balat'ta cereyan ediyor. Ara sokaklarında kaybolmak, büyük bir iştahla fotoğraf çekmek için düşüyorum yollara...

Ne mümkün!

Bi sokaktan süzülmemle, hemen köşesinde gördüğüm bir mekan çığlık attırıyor bana. O kadar sıcak, öyle bir albenisi var ki,  kapılıyorum hemen ve  kapısının önündeki koltuğa teslim ediyorum kendimi. Tamam çok sevdim ama niyetim sadece bir kahve içip kalkmak aslında.

Tahmin edeceğiniz üzere öyle olmuyor.


Bi çay, belki bi kahve daha...dakikalar ilerliyor...ilerliyor ilerliyor...

Benim "naçiz bedenim" olay mahallini bir türlü terkedemiyor. Hemen yanımda biri siyah,  biri gri iki yavru kedi oynaşıyor...önümde bol köpüklü bir süryani kahvesi sürdüğüm keyife eşlik ediyor...Gözüm dalıyor dalıyor dalıyor...Baktığım o daracık yol,  uzun ince bi ip gibi, sanki sonsuzluğa gidiyor...Hipnoz mu oluyorum ne?  Oturduğum, eski Singer dikiş makinelerinden yapılmış sandalye, kuyu gibi derinleşiyor...Aklımda ne varsa o an,  o derinlikte salıncak gibi sallanıyor...hafifliyor...Hezarfen Ahmet Çelebi'yi çağırın bana. Onunla iki lafın belini kıracağım şurda. O kanatları nasıl, hangi duyguyla yaptıysa aynısını yapmaya muktedirim şu an! O kadar hafifledim ki...aynı hızla tüm boğazı geçip Üsküdar'a inebilirim. Bana bi şair lazım ouyor böyle durumlarda. O da yanımda! Daha ne isterim. Belki bi çay daha!

Söylüyorum...


Bir kaç yudum aldıktan sonra içeri dalıyorum. Zeynep'le tanışmaya. O kadar güler yüzlü öyle naif ki...daha içeri girmeden çenesindeki gamzesine aldanıp girdiğim mekan, bu duyguyu nasıl vermiş bana, anlıyorum o an.
Sahibine benziyor çünkü!
Neredeyse her şey gibi...

Ha sen bi de bendeki şansa bak ki, mekan daha o gün açılmış. İlk müşterilerinden biriyim yani. Az şey mi? :)

Bi ara tutamıyorum artık kendimi, işletmecisi Zeynep'e dönüp  "ne kadar güzel, ne hoş,,,çok sevdim sizi diyorum" diyorum. " Aslında çok eksiğimiz var daha" diyor. Allah aşkına onlar da eksik kalsın diyecek oluyorum ki, tutuyorum dilimi. Zira o dakika artık biliyorum ki, bu kadın ne yaparsa güzel yapar, yapacak!

Balat'ı gezmeye giden hemen herkesin paylaştığı bir mekan fotoğrafı vardır. Bilen bilir.  Naftalin vintage dükkanın adı. Hah, bildin mi? İşte onun tam karşısı. Orayı da eşi işletiyor. Daha doğrusu birlikte işletiyorlar ama Zeynep ona " e hadi yeter bu kadar, başının çaresine bak, ben karşıya geçiyorum!" diyor. :) Tam bu kelimelerle değilse bile tahminim bu minvalde bir konuşma işte. Netice olarak da bize bu bebeği doğruyor.


Bayılıyorum doğurgan kadınlara!

Yaptığı her şey ruhunu, zerafetini katan kadınlara.

Ve diyorum ki Balat'a "hoş geldin bebek! ömrün uzun olsun..."

Ne yapmanız gerektiğini anladınız siz.

Davete icabet gerek!

Ha ama kapıdaki bu masayı benim için hep boş bırakıyorsunuz, mümkünse geçip içeri oturuyorsunuz...Külahları değişmek istemeyiz, değil mi?







Balat mah, yıldırım cad. no:27 Fener. Bunu saymayız, yine gel! ;)

Yorumlar

  1. mekanda resmen yaşanmışlık var, sevdim.:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstanbuldaysanız mutlaka uğrayın bence, değilse de illa ki yolunuz düşer bi gün. Ya da düşsün :)

      Sil
  2. Çok çok güzel bir yazı teşekkür ederim, mutluluğumuza ortak oldunuz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek! O zevk bana ait ;) Ben teşekkür ederim...

      Sil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu