Sahipsiz mektup

"Belki artık çok geçti. Belki artık olmaz dedin. Belki de hep emindin. Gelecekti! ve işte, geldi...!" Böyle yazmıştım. İki yaz önce Orhan'a Londra'dan yazdığım kartın arkasına. Toplamda yedi kart postal gönderdim o gün Londra'dan Türkiye'ye. Bir tanesi kendim içindi. Kendiminki dahil, hepsi yerine ulaştı, Orhan'ınki hariç. Her ne hikmetse artık, onunki boşlukta kayboldu. Belki hiç terkedemedi bile oranın sınırlarını. Belki geldi, burda hain bir postacının gazabına uğradı. Belki yanlış bir insanın eline geçti. Zarfı pulu enteresan geldi. Açtı, okudu sahiplendi belki. Her şey olabilir...Ne olduğunu bilmiyorum ama ne olmadığı ortada. Kart Orhan'ın olamadı. En çok onunki ulaşsın istemiştim aslında. Çünkü ona herkesten önce sözüm vardı. Prag'tan beri bekliyordu o kartı benden. Olmadı. Sonra Viyena da olmadı. Budapeşte de  olmadı. Atina, Paris ve Londra da olmadı. Olmayınca olmuyor işte anasını satayım. O kadar emin o kadar iddialı yazmıştım ki o notu. "Gelecekti ve işte geldi!" diyordum. Yazarkenki duygumu da o kadar net hatırlıyorum ki. Sanki Orhan karşımdaydı o an ve gözlerinin içine bakarak söylüyordum bunu. Bendeki özgüvene bak sen.
Gitmeyecek(miş) meğer...
Yine!

Üniversitedeyken,  kitap fuarında Sunay Akın'la karşılaşmıştım. Ankaralı olduğumu söyleyince benden şöyle enteresan bir şey rica etmişti. Dedi ki "Uğur Mumcu sokağını bilirsin. O sokakta bir Martı apartmanı var. Git bul orayı. Nasıl yaparsın bilmiyorum ama; becerebilirsen posta kutusundan bir mektup çalmayı dene. Tabi hala yazılıyorsa...Sonra da o mektubu bana gönder. Hikayesini yazalım onun."

Enteresan değil mi? Yani bana öyle gelmişti. Şimdi olsa mutlaka denerdim şansımı. Ama ne hikmetse o zaman denemeyi aklımdan bile geçirmedim. Kaldı ki öyle bir mektuba ulaşsam bile resmen birinin istikbaline mani olabilirdim! :) Bir ilan-ı aşk'n önüne geçebilirdim. Eski Türk filmlerindeki gibi gecikmiş bir itirafın tamamen hakkın rahmetine kavuşmasına sebep olabilirdim. Tabi o zaman bilinç düzeyinde bunları düşünmedim bile. Bunları düşünerek yapmamış değilim yani. Bildiğiniz sarsaklık. Üstüne çok düşünmedim bile. Unuttum gitti.

İlginç bi şekilde İstanbul'da kasvetli bir Cumartesi gününde, internette gezinirken yukardaki fotoğrafı görünce, bu anlattıklarımın hepsi birden üşüştü üstüme.

Kıssadan hisse.

Bazı mektuplar, asla gitmez yerine.

Sen istediğin kadar zamanı, mekanı, bütün koşulları tam olması gerektiği gibi ayarladığını düşünsen de, bir şeyin olmayacağı varsa hakikaten olmuyor o!

Ya da bütün mektupların kendine ait bir  zaman mefhumu var.

Senden bağımsız(lar)...Sen istediğin kadar yaz, gönder. O oraya gitmek istemiyorsa, vakit o vakit değilse, günün sonunda olacak olan gene şu.

Postacı kapıyı bugün de çalmadı.

Nerdesin ey Zarf!?

Yorumlar

  1. Zamanında söylenmemiş söz çoklukla değerini yitirir de, zamanında ulaşmamış mektup/kartpostal bir gün ulaşırsa eğer, herhalde zamanında ulaşmış olmasına nazaran daha yüksek bir değer taşır, mektubun değerine, bir de artık umut kesilmiş ve hatta unutulmuş olanın apansız karşımıza çıkmasının yarattığı heyecan eklendiği için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Öyle mi dersin? Bi bilemedim. :) Bana da hep tam beklendiği anda gelmeyen her şey bir daha asla o anın duygusunu veremez gibi gelir. İşte bunlar hep soru! :))

      Sil
  2. Bir tasavvurdu elbette. Doğruluğunu sınamadım :) Ama, unutulduğu anda çıkıp gelen bir mektup, heyecan verici olabilirdi. Kuşkusuz, kabuk bağlamış yaraları kanatacak, unutulmuş acıları yeniden kanırtacak bir güç de saçılabilir, yazıların soluklaşmaya yüz tuttuğu sayfaları arasından. Her durumda aynı etkiyi göstermeyeceği muhakkak. "Beklendiği anda gelmeyen her şey..."in aynı olumsuz etkiyi yaratmama ihtimalini saklı tutuyorum sanırım ben :) Uzun süre kullanılmamış giysinin cebinden para çıkması gibi tebessüm etkisi yaratır bazı şeyler de ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O son benzetmene bayıldım. En mutlu olduğum anlardan biri :)) Ama her güzel şey gibi o da bin yılda bir oluyor. :) Diğer söylediklerin için ben de net değilim zaten dediğim gibi. Her olayın kendi özel durumları var. Bazen seni bazen beni haklı çıkarır zaman. Ne zaman hangimize torpil geçeceği de belli olmuyor. :)

      Sil
  3. Umarım, zaman herkes için küçük ama tatlı sürprizler yapar. Zira, onun yarattığı tebessüm, sürprizin cesametinden çok daha büyüktür ;)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu