AKLIMI BAŞIMDAN ALAN KİTAPÇI: MİNOA CAFE & BOOKSTORE

Aynen Cem Yılmaz'ın kadınların periyodik dönemlerini anlatırken ifade ettiği gibi "hallerim" var benim. Ama sadece o dönemlerde olmuyor bu. Takvimlerden bağımsız olarak,  hatta bazen aynı gün içinde gidip gidip geliyorum oralara. Kendi kendime halleniyorum işte. Durduk yere canım sıkılıyor, biri sanki elinde bir tornavidayla ruhumun içini oyuyor, ordan da artık duygu dünyama ait ne kadar iç karartıcı şey varsa, bulup su yüzüne çıkartıyor. Sonra da sanki hepsi "yeni hayal kırıklığı, yeni can sıkıntısı, yeni bilmem ne" gibi salıyor üstüme. İşin yoksa uğraş dur.  Kişelemem lazım. Ama nasıl? İşte benim "sürtüklüğüm" oradan geliyor. Gezmeyi, yeni yerler görmeyi, yeni bir şey "keşfetmeyi" bu kadar sevmem bundan. İyileşiyorum...Sokaklar, yeni kitaplar, yeni mekanlar, yeni bir dünyanın eşiği gibi geliyor bana. Ordan adımımı atınca,  sadece o zaman zarfı için bile olsa (ki değil, etkisi bir müddet götürüyor insanı) unutuyorum her şeyi. Hoş buna da Şebnem Ferah'ımızın itirazı var. Hiç bir yer "yeni ve büyük bir dünya değil aslında" diyor ama; olsun. Yanılgıysa da bazı yanılgılar güzeldir. İnsana devam etme gücü verir.
İşte öyle bir anda çıktı karşıma güzel Minoa! Beşiktaş'ta meydana inmeden hemen, soldaki yokuştan Akeretler'e doğru tırman. Tırmandın mı? Tamam. O zaman tam zirve yapmaya yakın, hemen sağında kalan minnak bir  bahçe çıkacak karşına. Hah işte orası. Hiç sallanma hemen içeri dal. İki katlı, önünde küçük bir bahçesi de olan,  şahane bir cafe&bookstore Minoa. İddia ediyorum. Bayılacaksın. Ama yok ukalalık peşindeysen "ohoo, sen giderken biz geliyorduk ordan be güzelim" diyceksen yıkıl karşımdan. Gözüm görmesin seni.

Çok sevdiğim insanlar gibi oldu artık Minoa! Birlikte anı biriktireceğiz biz artık onunla. Sevinince gideceğim, üzülünce gideceğim, unutmak ya da hatırlamak isteyince gideceğim ben ona! O artık benim Minoa'm. Yazın gideceğim mesela, buuuzzz gibi bir meyve suyu içeceğim bahçesinde. Önümde kitabımla. Kışın gideceğim, hafif bir rüzgar esecek, omzuma bir şal atıp  boş boş bakıncağım etrafıma.  Bir gün kahvaltıya gidip menemen yiyeceğim, bi gün kan şekerim düşecek kesin, tatlılarından deneyeceğim. Ağzımın tadını getirecek Minoa.
Hayal kuracağım Minoa'da. "Her şey güzel olacak!" Romantik olacağım Minoa'da. Aklıma bir oğlan düşecek. Tişörtünün omzundaki tozu üfleyeceğim. Gülümseyecek...
"Büyükler için" boyama kitabı alacağım kendime Minoa'dan. :) İçim çoçuklar gibi şenlenecek.

Dünyanın en güzel merdivenlerini tırmanacağım sonra  Minoa'da. Üç beş adım sonra,  adımlarım beni bahçeye çıkaracak gene. Sağdaki masadayım.  Sen de gelsene!

 (Süleyman Seba cad. No:52 Akaretler)

Yorumlar

  1. Kitapçı mevzusu önemli. Sayıları giderek azalıyor. Yeme içme mekânlarının her gün arttığı bu memlekette, midemizin açlığını doyurmayı düşündüğümüz kadar idrakimizin, irfanımızın, ruhumuzun açlığını doyurmayı düşünmediğimiz için azalıyor sayıları... Sanırım son kurbanlardan birisi oldu İstiklal'deki Robinson Crusoe...
    Bu güzel takdim, o sebeple daha da önemli.
    Hele bir kitapçı, kitaplar ve müellifleri arasından Cemil Meriç'i tanımış ve insanın bilgi ile yükselişine bir "basamak" etmişse yazarın "İnsanlar kötüydü, kitaplara sığındım." sözünü, o kitapçıya gidilir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Köpeğimi ilk aldığım zamanlar çok yazı okuyordum Çınar. Nasıl davranmam ne yapmam lazım diye. O zaman bir cümle okumuştum. Hiç unutmuyorum. "Her gün mutlaka kucağınıza yatırıp sevmeyi ve mutlaka tüylerini fırçalamayı unutmayın. Bu köpeğinizin yemeğini düzenli olarak vermenizden bile daha önemlidir!" diyordu. Biraz bunun gibi işte. Zaten yemeğe bu kadar sarmamız da bundan bence. Ruh açsa miğde de doymak bilmiyor. O çukuru doldurmak işte mesele. O zaman insanın başka her şeye gözü de gönlü de daha tok oluyor. Hele ki kitabın böyle kutsanması...domates biber değil de kitap sattığının bilincinde olmak...Hep söylüyorum bunu. Kitab bu! Alıcısı da farklıdır; satıcısı da! Ya da olmalıdır diyeyim...

      Sil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu