ACI ( LI ) GERÇEK!

MUTFAKTA NİYE KİMSE YOK (TU)?
Mevzu şundan ibaret. Bugüne kadar blogta yazdığım yazıları kategorilerine göre ayırınca acı gerçek suratıma tokat gibi iniyordu ki tam;  bileğinden havada yakaladım. Dedim ki " Lütfen bana bir şans daha ver!" Dedi ki "Başkalarını kandırabilirsin ama beni (kendini) asla!" Dedim ki "Etme eyleme! kürek mahkumlarının bile son ricası dinlenir!" Durdu...gözlerini fal taşı gibi belertip bakışlarını gözlerimin içine dikti. Meret. Bi de keskin ki! Bir müddet kaldı öyle...bakmıyor canıma kastediyor sanki.  Derken...merhamet etti. "Buyur öyleyse" dedi. "Görelim marifetini"

Marifet?

Tırstım azıcık. Ama siz bana bakmayın. Ben ilk dalışımda da acayip tırtmıştım. Sonuç? Ayıptır söylemesi bugün baya bildiğiniz   profesyonel dalgıcım! Neyse sadede geliyorum. Evet bu konuda az biraz "geri"yim. Ama bugüne kadar yap-a-mamış olmam bundan sonra yapamayacağım anlamına gelmiyor. Şimdi de diyeceksiniz ki biz bunun tersini geçerli biliyorduk. Hani yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıymış gibi. Bazen evet; bazen değil. Yani şu kadarını söylesem yeterli olur heralde. Yazılı kanun maddelerinin bile kanunun kendisinden uzun istisna listeleri olur. Onlardan biri olmak istiyorum. Bence denemeye değer!

Ha ama benim suratıma inen asıl acı gerçekten bahsedeyim size hazır yeri gelmişken. Gelmediyse de iki dakika katlanıverin lütfen. Kafa konuyla böyle meşgul olunca, aklıma şu da gelmedi değil. Hani o meşhur kalbe giden yolun miğdeden geçtiği varsayımı var ya. Hah işte onu diyorum. Bir an kalakaldım öyle...Alt dudağım yer çekimine teslim oldu. Aşağı doğru sündü...Yoksa ben!? dedi içinden. "Ben bugüne kadar kimsenin kalbine , gerçek manasıyla gir-e-memiş olabilir miyim!? Hadi Leen!"

Neyse ki çabuk toparladım.

Yok artık canım! Daha neler!?

Birincisi şu ki yaptığım sayılı şey var evet; ama onları da layık-ı veçile yapıyorum. Vallaha bak.

Mesela Ali Nazik. Mesela Mercimekli köfte. Mesela Türk kahvesi. Meselaaa...

Tamam yahu! daha fazla üstüme gelmeyelim. Şimdilik mönü bunlardan ibaret. Ama yakında genişleyecek...

O zaman ne yapıyor muşuz? Hep birlikte bana bir şans daha veriyormuşuz!

Oya'nın mutfakla imtihanı.

Pek yakında.  :)

Yorumlar

  1. "kürek mahkumlarının bile son ricası..." mı! İdam mahkumunun son arzusu olmasın o :D
    Kelebek ya da Sefiller'i mi okudunuz şu arada ki, aklınıza "kürek mahkumu" geldi :)

    Ama diğer hususta haklısınız. Yaptıklarımız, yapacaklarımızın teminatıdır evet ama yapmadıklarımız, onları hiç yapmayacağımıza teminat teşkil etmez ;) Her şeyin bir miladı vardır; o milat beklenir yıl, ay, gün ve saat olarak. Saniye şaşmaz. Hayatın kurgusu böyledir.

    Hem, kuzu etini bile meşin kadar sert pişirenler biliyorum ben. Bu nedenle, pek münasip bir şekilde yaptığı "alinazik" ile damak çatlatan birisi için, yaptığı yapacağının teminatıdır aslında ;) Kolay gibi görülse de, patlıcanın közlenmesinden, etin yumuşaklığını kaybetmeyecek şekilde pişirilmesine kadar incelikler taşır alinazik.

    Türk kahvesi de küçümsenmesin hem kimse tarafından. Şöyle köpüğü bol kaç kahve geliyor önümüzü, bir de tadı istenilen kıvamda olan. O da, bildiğin maharet ister :)

    Bi'de...
    Bir erkek, kadını kendisine güzel yemekler hazırladığı için beğenecekse, beğenmesin beğenmesin efendim. Buna gelene dek bi'sürü kriter var. Erkek, aşçı mı istiyor yoksa sevgili ya da eş mi, ona karar versin önce :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Ona okuduktan sonra ben de takıldım aslında. Yazarken hiç dikkatimi çekmemişti. Okurken bi gözüme batmadı değil. Niye böyle yazdım ki dedim. Ama içimden öyle gelmiş...:) yapacak bir şey yok. O son kısmı espirisine yazdım tabi. Yoksa dediğiniz gibi aman aman değilse de hatırı sayılır bir kaç iyi özelliğim var. :P (yani ayıptır söylemesi) bu da eksik kalabilirdi. Ama esti. Canım istedi yani resmen. Bir ara deneyeceğim. Baya tarifiyle falan yazmayı düşünüyorum. Bakalım... :) dipnot: Aklına esince denemek lazım. İçimden geldiyse vardır bir sebebi diye düşünüyorum. Belki orda bi yerde bi cevher yatıyor! :P yani mesela tabi :))

      Sil
  2. Henri Charriere ve Jean Valjean'ın çektikleri akla getirilince, aslında, kürek mahkumlarının daha çok ihtiyacı olduğunu düşündüm şimdi, idam mahkumlarına nazaran son arzularının sorulmasına ;)

    Yemek hazırlamak, aslında başkalarının beklediği bir meziyet değil de, kişinin kendisi için keyif ifade ettiği zaman güzel şey ve mutfak, o dakikadan sonra kişinin laboratuvarı aslında. Böyle diyorsam da, mutfakla aram iyi değildir. Lakin, dünya mutfaklarının sunduğu her türlü tada istekliyimdir. Nasıl olsa, her muazzam lezzeti, en güzel şekilde sunan birisi var. Mutfağı, eğlence olarak görmeyenin, ille de oraya girmesi gerekmiyor ;)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabi ki gerekmiyor. Yapayım olsun diye değil. Ama kendimi bi de orda görmek istedim yani. Heves ettim yahu! Kıralım mı yani şimdi beni :)) Bi bakalım bakalım. Keyif vermezse hiç uğraşmam zaten. Annemin hep eleştiri olarak dikte ettiği ama benim hep gurur duyduğum bi yanım. Kerif vermiyorsa kaçarım! Annem onu kısaca maymun iştahlısın diye açıklıyor. Bilemeyeceğim tabi. Belki onun da bir bildiği vardır! İşte bunlar hep soru. :)) Deneyip görücez...

      Sil
  3. Sizin için söylemedim yahu! Söylediklerim, ilk yazdığımda vurguladığım şeye, yani kadından güzel yemek yapması beklentisi çerçevesindeydi. Siz girerken mutfağa, bunun merak ve keyiften mürekkep bir duyguyla oluştuğu muhakkak :)

    Ben ortaya dökülecek ustalıktan emin olmakla birlikle, deneyimlerinizi ve bunların çıktısı tatları duymayı bekliyorum. İşte bunlar hep merak :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

hoşgeldiniz

Bu blogdaki popüler yayınlar

Peki'yi kim icat etti?

ERTUĞRUL ÖZKÖK: CENAZEM KİLİSEDEN KALDIRILSIN İSTİYORUM!

Rötarlı: Grinin Elli Tonu