Sevgilim onlar doğaya düşman
Konuya biraz felaket tellalı
gibi gireceğim ama zaten Sağır Sultan'ın bile duyduğunu farz etmek istiyorum;
Belgrad Ormanı, Maçka Parkı ve hatta çok da uzun olmayan bir vadede Üsküdar
Sahili için tasarlanan hain planları... Hani önümüze geleninin 'vatan haini'
diye gözünü oymak istiyoruz ya şu günlerde. Buyurun, "Vatan hainliği öyle
olmaz, böyle olur, göz öyle oyulmaz böyle oyulur" diyor açıktan birileri.
'Tehlikenin farkında mısınız?' Ya da ne kadar farkındasınız? Biliyorum, yaşam
kalitesinden tek anladıkları gideceği yere en kolay ve en hızlı şekilde ulaşmak
olan birilerine yeşilden, doğadan, nefes almaktan söz etmek biraz komik kaçıyor
ama ben yine de deneyeceğim şansımı.
Bir yılı aşkın bir süredir Üsküdar'da
yaşıyorum. Yerlisi olarak bir tavsiyem var: Hafta sonu geldi mi, sahil boyunca
oluşan o izbe kalabalığı bir an için sil hafızandan. Fırsatın varsa hafta içi,
erken saatlerde hiç olmadı 10 dakikalık bir yürüyüş için düş yola. Ya da bir yaz
akşamı, gün batımını seyre dal... Gözün gördüğü güzelliği, ruhun doyduğu
huzuru ben sana resmedebilmeyi çok isterdim ama sen kendin deneyimle bir gün,
ne olur! Al şöyle Kız Kulesi'ni karşına, rüzgar yalasın ağzını yüzünü, bir de
kahve ısmarla kendine en köpüklüsünden... Türlü türlü hayaller kur sonra. Kulak
arkası etme bak, çok dua edersin bana!
Gelelim Maçka Parkı'na, İstanbul'da,
yurt dışında görüp de ağzının suyunu akıtan o parkların duygusuna en yakın alan
belki de burası. Bir kere güvenli ki bu çok çok önemli. Güvenin altını niye
çizdim hemen söyleyim onu da. Ankara'da Kurtuluş Parkı'nda mesela öyle keyfine göre
yayılıp yatamazsın. Eline bir kitap, yanına bir kahve alıp da saatlerce
huzur içinde takılamazsın. Hemen yanaşır biri yanına, en 'delikanlısından'.
Tanışmak ister, konuşmak ister, fırsat versen ya da o bulsa daha neler ister de
şimdi hiç girmeyim oralara. Sen anladın işte ne demek istediğimi. Maçka Parkı
bu açıdan bakınca resmen kurtarılmış bölge gibi. Gece 11'de tek başıma boydan
boya yürümüşlüğüm de var, gündüz saatlerce çimenlerine yayılmışlığım da. Ama
işte galiba bize böylesi FAZLA!
Biliyorum, bıktınız benim Babaannemin
deyimlerinden ama üzgünüm, patlatmak zorundayım yine bir tane daha: Çingeni
saraya koşmuşlar, ille kasnağım demiş!
Nemize gerek bizim insan gibi vakit
geçirmek değil mi?
Ve Belgrad Ormanı: İstanbul gibi nüfusu
20 milyonu geçmiş bir şehir için resmen çölde vaha!
Ha, bir de "Şurama kadar
geldi" diye bir deyim var ama her ne hikmetse, elalemin orası her neresiyse sanırım bizim 'oramız" yok! Bizim
hiçbir şey, 'bir yerimize' kadar gelmiyor!
Bakın peşin peşin uyarıyorum sizi.
Üsküdar Sahili için planlan kazıklı dolgu mu ne zıkımsa artık, düşündükleri şeyi hayata geçirmeye kalktıklarında ben
de kendimi Aylin Nazlıaka misali gidip sahilde bir vapura zincirlemeyeceğimin
garantisini veremiyorum kimseye.
E, ne sanmıştınız!?
Bir aktivist kolay yetişmiyor!
(İçinden 'kazıklı dolgu' geçen bir deyim
düşünüyorum şimdi bir taraftan bulamıyorum, neyse. Siz bulursanız bir zahmet benim yerime de şeyapın )
Bu arada, bir süredir düzenli olarak her
gün bir saat yürüyorum ben. Zamanla koşuya çevireceğim hadiseyi aslında. Yani
niyetim bu en azından. Şimdi kendimi önden hazırlamaya çalışıyorum biraz
duruma. Veee, sabahları o sahil yolu
boyunca yürürken aldığım hazzı anlatabilmem için kelimeler kifayetsiz. Ki ben
böyle söylüyorum ama bakmayın bu da zaten kaç yıl öncesine kadar bozulmuş hatta
kabaca içine edilmiş hali. Ama birilerinin içi hala dolu sanırım. Ikınmaları
bitmiyor demek ki. Yani size bu kadarı da fazla diyorlar. İnsan gibi yaşamak
sizin neyinize diyorlar!
Bu kadar tükürük içinde kalıp da bu
kadar yarabbi şükür diyen dünyada kaç millet var diye merak ediyorum
bazen!
Belgrad Ormanı'ndan tren geçirmek ha?
Aklınızı seveyim sizin!
Yorumlar
Yorum Gönder
hoşgeldiniz